Ah bu yağmur,
Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak
Bir yağmurdayım bir yağmur ki nasıl desem bir bahar günü ansızın yağan ama mutluluğu geçici bir yağmur,bir yağmur ki en ketum aralık yağmuru başı sevinç ortası hayal kırıklığı sonu olmayan ve yüzüme
-Uzun zamandır beni bu kadar ezen bir kitap okumamıştım-
Kitabı kapsamlı bir şekilde kendi penceremden değerlendirmek istiyorum...
Dostoyevski 1849 yılında önce idama mahkûm edilmiş daha sonra bu idam cezası sürgüne çevrilmişti. Ağır şartlardaki hapis hayatı ve sonrasındaki zorunlu askerlikte geçirilen toplam 8 yıldan sonra Dostoyevski ağır
Selamün Aleyküm
Üstad'ın "vücut hikmetim, her şeyim" diyerek muazzam bir kıymet biçmiş olduğu bu kitap, her Türk bireyinin genç, yaşlı ayırt etmeksizin okuyup, sindirmesi, hemhal olup, çilesine ortak olması gereken bir eser.
Eser okunmaya başladığı andan itibaren, Üstad'ın vermek istediği ders, lisan-i hal ile ifade
Sanki bir mezar varmış.
Sarıldığı şu mavi denizin,
Deniz iskelesinin üzerindeyim.
Anlamsız geliyor artık, varlığım…
Hiç gibiyim.
Bir yudum çay itiyorum boğazımdan içeriye
Bardak mı soğuk ?
Ağla gözüm ağla, gülmezem gayrı,
Gönül dosta gider, gelmezem gayrı.
Ne gam bunda bana bin kez ölürsem,
Orda ölüm olmaz, ölmezem gayrı.
Yansın canım, yansın aşkın oduna,
Aksın kanlı yaşım, silmezem gayrı.
Varlığım tek başına yeter benimle yürüyenlere… Gerçeklerin yankısının dünyaya ulaştığı yerdeyim. Kuşluk vakti gülümsemelerimi görmek istediğiniz yerde… Acıların üstünü usulca şefkatimle örttüğüm yerde… Oyunu bozulmuş çocukların ağladığı yer benim… Bombaları top zanneden çocukların ölümle kucaklaştığı yerdeyim. Anneler ninni yerine ağıt yakarlar benim bağrımda… “La ilahe illallah” diyen gençler soluklanır Aksâ meydanında… Zafer için bekleyen gençlere Hz. Zekeriya’nın sabrı yetişir… O sabır ki, yalnızlara arkadaş, mazlumlara yar gibi…
Ben Filistin’im…