168 syf.
·
Puan vermedi
·
29 saatte okudu
#Okudukbitti #Gıovannı'ninOdası James Baldwin, cinsellik ,kimlik sorunu , insan hakları sorunu ve ırkçılığa karşı yazılarıyla tanınan ABD li bir yazardır.  Aynı zamanda kendiside siyahi ve escinseldir. 1956 da yazmış olduğu bu kitapla ABD de oldukça önemli bir kitap ve yazar konumuna gelmiştir. Ayrıca belirli bir süre Türkiye de bulunup , Baldwin belgeselide hazırlanmıştır,Sedat Pakay tarafından. Otoriter bir hala , sorumsuz bir babayla yasayan David in hikayesi . Ergenlik döneminde eşcinsel olduğunu fark eden , duygularından,  benliğinden, kendinden emin olamayıp belki kendinden kaçan,  belkide kendini bulmak için Amerikadan Paris e giden David in tamda arayışının ne olduğunu bilemediği duygularının içine düşmesi... Yasadıgı ülkeden değil,  kendinden kaçan David artık mutludur . Çünkü icine düştüğü bar Gıovannı ile tanışmasına vesile olmuştur.  O oda utancı,  özgürlüğü,  mutluluğu, aşkı,  sevgiyi,  dostluğu,  kendini bulmayı simgeliyor  . Her bir yerinde var olan sadakati ya da fedakarlığı simgeliyor.  Karişik,  bulanık düşünceler,  kendini bulmaya çalışan bireyler, ötekileşen insanlar,varlığını kabul ettirmeye çalışan kimlik sorunu yaşayanlar, toplumda nefes alıp sadece yaşamaya hayat bulma mücadelesiyle günü bitirenler ... Peki yarın ne olacaktı ya da yarin ne değişecekti? H İ Ç ... Topluma göre anormal gibi görünsede,  aslında kendilerine göre normal olan duyguları yaşmaya çalışanların duygu ve düşüncelerini,  var olma mücadelesini okumak isterseniz elbetteki önerilecek bir kitap .  
Giovanni'nin Odası
Giovanni'nin OdasıJames Baldwin · Yapı Kredi Yayınları · 2020614 okunma
Şiddet nedir? Kimler arasında olur? İlişkide şiddet; baskıcı, kontrolcü, tehditkâr, ihmalkâr, yalnızlaştırıcı, özgürlüğü kısıtlayıcı her tür tutum ve davranışla bir başkasına, duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik, ideolojik veya manevi yönden acı çektirmek ya da zarar vermektir. Bir davranışın “ilişkide şiddet” diye tanımlanabilmesi için anlık bir öfkeyle değil, sürekli biçimde uygulanıyor olması gerekir. Anlık öfke, somut bir olay nedeniyle rahatsız olunan bir davranışa duyulan tepkiyken, ilişkide şiddet yalnızca davranışı değil, mağdurun kişiliğini, varlığını da hedef alan, onu aşağılamayı, yıpratmayı, kontrol altına almayı amaçlayan ve devamlılık gösteren toksik bir durumdur. İnsanların bir araya geldiği her durumda şiddet ortaya çıkabilir. Alışverişte, trafikte, ATM kuyruğunda sözlü ya da fiziksel şiddete rastlanabilir. Ancak ailede, arkadaş çevresinde ve iş yerindeki ilişkilerde yaşanan şiddet farklıdır. Bu tür şiddet çoğu zaman süreklilik gösterir. İnanmayı, güvenmeyi umduğumuz insanlardan geldiği için kafa karıştırıcıdır. İlişkimizi kolayca sonlandıramamak bizi çaresizliğe sürükleyebilir; bitirmekse suçluluk hissettirir.
Reklam
Varlık ,hiçlik , ölüm
Benim Ölümüm [Ma mort] Ölüm, “duvar”ın öte yanındakilerden olduğu için hiçbir şekilde insani olmayan şey gibi görünürken, sonra bir anda bambaşka bir bakış açısından düşünülmeye, insan yaşamının bir olayı gibi ele alınmaya başlandı. Bu değişiklik çok açık bir biçimde anlaşılır: ölüm bir terimdir ve her terim (ister sonuç, ister başlangıç terimi
kendi varlığını hisseden her varlık, tutsaklığın felaket olduğunu hisseder ve özgürlüğü arar. İnsanlara hizmet etmek için yaratılmış hayvanlar bile ancak karşıt bir arzuyla itiraz ettikten sonra boyun eğiyorsa hangi bahtsız kötü eğilim, özgür yaşamak için doğmuş insanın doğasını, ilk halinin hatırası­nı, hatta bu hale dönme arzusunu bile bu denli unutturacak kadar bozmuş olabilir?
Nazi ırkçılığı hoşgörünün hala varlığını sürdürdüğü çeşitli yerlere dağılan Yahudi ve solcu bilim insanlarının kitle halinde göç etmesine yol açtı.Nazilerin entelektüel özgürlüğe duydukları düşmanlık Alman üniversitelerindeki öğretim görevlilerinin yaklaşık üçte birini hemen temizledi."Modernist" kültüre karşı girişilen saldırılar ,Yahudi kitaplarının ya da diğer istenmeyen kitapların alenen ateşe verilmesi neredeyse Hitler hükümeti gelir gelmez başladı.
Sayfa 199 - EverestKitabı okudu
Maupassant’a en çok acı veren ve kendisinin dönüp dönüp el aldığı konu, yalnızlık olgusudur: O kahredici ruhsal yalnızlık… ve bireyi öbür insanlardan ayıran, yalıtan sınırlar… yazarın sözleriyle söyleyecek olursak, bedensel olarak ne kadar yakınına varırsan, duyacağın acının da o kadar büyüyeceği sınırlar… Nedir ona acı veren şey? İstediği nedir? Bu sınırları, engelleri yıkıp yok edecek ve bu yalnızlığı önleyecek şey nedir? Aşk! Ama onu canından bezdiren kadın aşkı değil; arı duru, ruhsal, tanrısal aşk! ... Maupassant’ın trajedisi, uygunsuzluk ve ahlaksızlık açısından dehşet verici bir ortamda yaşam sürmesine karşın, yeteneğinin gücü ve içindeki olağanüstü ışıkla bu ortamın dünya görüşünden kendini kurtararak iyice yaklaştığı özgürlüğü solumaya başlaması, ancak bu savaşım onu bütünüyle yiyip tükettiğinden atılması gerekli son birkaç adımı atacak gücü kendinde bulamayarak özgürlüğe kavuşamadan yok olup gitmesidir. Bu tükeniş, yok oluş trajedisi günümüzde de kendilerine kültürlü insanlar denen çevrenin büyük bir kesimi için varlığını sürdürmektedir.
Reklam
1.000 öğeden 421 ile 430 arasındakiler gösteriliyor.