"Bir hayatım daha olsa, korkmadan dokunmak için yaşardım onu. Bir keklik beslerdim ellerimle, varsın uçsun sonunda. Bir çiçek büyütürdüm, varsın solsun sonunda. Bir omuz ısıtırdım, varsın gitsin sonunda. Dokunurdum. Ben eriyene dek, o eriyene dek, biz hiçleşip karışıncaya dek bu derin boşluğa, dokunurdum.
Ama yok bir hayatım daha.
Bir hayat daha yok.
Yok."
Son zamanlarda beni bu kadar etkileyen bir son daha okumamıştım. Adalet'in hikayesini okurken herkes kendini onun yerine koymuştur mutlaka. Nasıl yaşıyoruz? Yaşıyor muyuz? Yoksa sadece hayatta mıyız?
İnsanın varoluş gayesi üzerine düşünmesi gerçekten zor bir meşgale. Daha dün bir arkadaşımla konuşurken "Bu hayattaki hayalin ne?" sorusuna verecek bir cevap bulamadım. Sonunda "Bir hayalim yok sanırım ya da artık hayal kurmayı bıraktım ama bir gün öldüğümde ne yaşadım ki ben diye düşünmeden hayatı dolu dolu yaşamak istiyorum." cevabını verdim. Ve bugün Adalet'in hikayesini sonlandırırken dün akşamki sözlerim geldi aklıma "İşte bu da senin hikayendi. Artık üzülme, geçti." diye fısıldandığında kulağıma umarım dokunmadan geçip gitmemiştir hayatım.
Hoşça kal Adalet.