E

E
@varolusunciligi
Geçmişimize saygı göstermek geleceği de kapsayan tek harekettir.
Hatırımda kalan Üsküdarla son gördüğüm Üsküdar arasında hakikaten hiç bir benzerlik yoktu. Gençliğimde sevemediğim o Üsküdarı bulamamak son derecede üzdü beni.
Reklam
Doğancılara çıkan yokuşun başına gelmiştim. Üsküdar'ın yegane eğlence yeri olan, ya Baytekin'in 31 kısım tekmili birden maceralarımı ya da Abdülvehhabın başındaki fesin püskülünü sallaya sallaya şarkı söylediği ucuz Mısır filimlerini gösteren Hâle sinemasının yerine yeni ve büyük bir sinema yapılmış: Cineplex.
Tanıdığım dükkânlar yıkılmış. Ne yoğurtçu Bulgar, ne kasap Andon var. Halbuki bu iki dükkân Üsküdar için bir lüks ifadesi idi. Andon en iyi eti satar diye şöhret bulmuştu. Andon kendine göre Rum, bize göre hıristiyan Arnavuttu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Vapurdan çıkınca iskele meydanına baktım. Birinci mevki kırmızı, ikinci mevki yeşile boyanmış tramvaylardan, batan güneşin ışıklarında parıldayan raylardan eser yoktu. Tramvaylar kalkalı gerçi çok olmuştu. Bilmesine biliyordum ya, yine de gözlerim aradı onları.
İstanbul'un oldukça fakir bir semti olan, İstanbul'un şa'şaasını, saraylarını, imparatorluğun Topkapı'sını, Tanzimatın Dolmabahçe'sini, Beyoğlu'nun alafrangalığını sadece uzaktan seyreden ve karşıdan bakılınca pencerelerde batan güneşin kırmızı renklerinin aksinden başka hiç kimseye bir iki mısra bile ilham etmeyen Üsküdar'dan belki de utanırdım bile. Üsküdar'da oturanların çoğunun kalbinde bir arslan yatardı. Kadıköy'e taşınabilmek; Beyoğlu'nda ufak da olsa bir apartman tutabilmek; Moda'da, Suadiye'de bir eve geçmek bir çok Üsküdarlıların hayali dışında kalır, Kadıköy'e taşınabilenler bile parmakla sayılırdı.
Reklam
Peygamber ömrünü tamamlayıp bu dünyadan ayrıldığında onun yerine kim geçecek, varisi kim olacaktır? (...) İslam filozofları, özellikle İbn Rüşd, peygamberin aynı zamanda filozof olduğu tezini savunarak onun ölümünden sonra, yönetme görevini üstlenmeyi hak eden kişinin filozof olması gerektiği fikrini geliştirecektir.
Sigara yaktım. Bir nefes çekerek, dumanı havaya üfledim... Sokak tenhaydı. Sol taraftaki Çinili Camii ile sağ taraftaki Çinili Hamam'ın ışıkları yanıyordu.
03.12.2024Kitabı okudu
Anılardan korkuyordu. Anılar ona güzel çağın geçmişte kaldığını hatırlatıyordu.
İnsan insana yeterdi köyde, can sıkıntısının ne olduğunu bilmezdik. Radyo bizi değiştirdi. Radyonun bozulduğu gün canımız bir şey yapmak istemedi, her zaman oynadığımız oyunlar anlamsız geldi.
Kızıl dudaklarından önce Mutsuzluk nedir bilmezdim Saçların güneşte yayılırken Şarkılar göğe akar Serin bacakların ırmakta Gümüş balıklar gibi parıldardı Gün doğdu, gün battı Saçlarını toplayıp Sen de gittin göç kuşlarıyla Ardında gecenin kapısını açık ve Irmak boyunda beni yalnız bıraktın Kızıl dudaklarından önce Mutsuzluk nedir bilmezdim.
Reklam
Bu adama neden sarhoşken bir araba çarpmamıştı? Karısı, bir süre ağladıktan sonra yeni bir yaşama başlar, çocuklarına daha iyi bir baba bulurdu. Böyleleri düzelmezdi.
Istanbul Boğazı'ndaki deniz akıntısını düşündüm. Üstte kuzeyden güneye doğru akarken, dipte tersi yöne akan Boğaz'ın sularına benziyordu Istanbul kenti. Bir arada ama başka işleyen, yan yana ama farklı çağlarda süren hayatlar, mekânın zamana hükmedebileceğini ve zamanın burgaç gibi farklı noktalara çekilebileceğini gösteriyordu.
Kadınlar nasıl oluyor da kollarınızın arasındayken bile sizden uzaklaşabiliyor, yok olabiliyor ve geride bir dağın yüzü gibi ulaşılmaz bir beden kalabiliyor?
Bir ortaçağ dervişi gibi, dağ başındaki köye sürülmüş biri olarak değil, teknesi batmış kazazede bir gemici olarak değil, kendini kurtarmak için burayı, bu yörenin en yüksek köyünü seçmiş, çilesini burda çekecek bir derviş gibiydim o gece. Elim-kolum bağlı. Başkaldırmanın yerini boyun eğme almış. Çaresizlikte bir umut yaratma çabası
Ancak bir çılgın yetebilir kendine. Çünkü onun dünyası başkalarıyla doludur. Duyduğu sesler, gördüğü görüntüler, insanlar, hayvanlar, sanrılar birer gerçektir onun dünyasında. Onlarla konuşur, onlarla sevişir, onlarla kavga eder. Onlar vardır çılgının dünyasında. Ama çıldırmayan, henüz çıldırmayan bir insan nasıl yetebilir kendine? Çılgına öykünerek mi? Kuşlarla, köpeklerle konuşarak mı?