Hülyalarımı kuşatıp yaşayacaktım, Keşkeler hiç olmayacaktı hayatımda... Kurşun işlemeyecekti umutlarıma, Hiçbir zaman... Vay be! Demeyecektim, Yaşadıkça...
"Sen Efe'nin arkadaşısın dimi?" dedi. Başımı sallayarak onayladım. "Efe anlatmıştır biz ayrıldık onla" dedi. "Vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış" diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. "Efe'yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene" demek istedim, diyemedim.
Reklam
Bazen sen bile "vay be" dersin kendine; tek satırlık adamları nasıl roman yapmışım gönlüme.
Matrix'i Slovenya'da bir sinemada seyrederken, filmin ideal seyircisi -yani bir budalanın- yanında oturmak gibi bir daha ele geçmez bir fırsata sahip oldum. Sağımda oturan, yirmili yaşlarının sonunda bir adam filme kendini kaptırmış "Aman Tanrım, vay be, demek ki gerçeklik merçeklik yok!.." gibi yüksek sesli nidalarla seyircileri habire rahatsız ediyordu.O kılı kırk yaran felsefi ya da psikanalitik kavramsal ayrımları filmle bağdaştıran sözde sofistike entelektüel okumalardansa böylesi naif kaptırmaları hiç düşünmeden tercih ederim.
Bazen sen bile "vay be !" dersin kendine; tek satırlık adamları nasıl roman yapmışım gönlüme .
Dişi olan karadul örümceği, erkeğiyle çiftleştikten sonra onu bir güzel yermiş. Yediği erkek sayısı günde yirmiyi bulabilirmiş. Denilen odur ki erkek, sadece yavruları olsun diye kendini kurban edermiş. Vay be. Bir günde yirmi erkek... Ben birini bulmaya çalışırken maymun oldum, Allahın örümceği günde yirmi erkeği bulduğu gibi mideye indiriyor. Şimdi bu karadulun yavrusu anasına sorsa "Babam nasıldı?" diye o da "Tadı damağımda kaldı yavrum" mu diyor?
Sayfa 55
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.