Oy balam, oy! Hafizan kökünden sükülüp alınanda, başına sardıkları deve derisi kuruyup büzülerek ceviz kırar gibi beynini sıkıştıranda, o görünmez çember gözlerini kanlı yaşla dolduranda, Sarı-Özek'in dumansız ateşinde cayır cayır yananda, ölüm susuzluğundan çatlayan dudaklarına bir damlacık yağmur düşmedi! Oy balam, oy! Can
balam, oy! Yeryüzüne hayat veren güneş, senin için kapkara bir yıldız oldu da bir damla ışık vermedi! Ondan nefret
etmedin mi oy balam oy! Can balam, oy!
"Acı çığlıkların bozkırda yankı yankı yayılanda, gece gündüz "Tengri!" deyip yana yakıla gökyüzü boşluğuna
seslendiğinde, dayanılmaz acılarla kıvrananda, kusmukların, pisliklerin, sidiklerin içinde boğulanda, balam oy, vücudun yıkılıp üzerine sinekler üşüşende, yavaş yavaş aklını
yitirip gittiğinde, hepimizi yaratıp sonra da kendi hâlimize salıveren Tengri'ye son gücünü toplayıp isyan etmedin mi?
Oy balam, oy! Can balam, oy!
"İşkenceyle sakatlanan aklını karanlığın örtüsü yavaş yavaş kapladığında, zorla elinden alınan hafizan geçmişle bağlantısını koparanda, öz ananı dağ dibinden akan ve kıyısında oyun oynadığın derenin şırıltısını, kendi adını,
babanın adını, sana utana utana bakarak gülümseyen kızın adını, aralarında büyüdüğün bacı-kardeş, hısım-yoldaş
herkesin hayali gözünde silinende, seni karnında taşıyıp bu günleri göstermek için doğuran anana kargışlar okumadın
mı? Oy balam oy! Can balam, oy!"