Hacıların akımının getirdiği devasa zenginliklerle birlikte, Mekke'nin yanlızca ilk bakışta paradoksal olan durumu budur. Burada her şey mümkündür, mucizevi olarak mümkündür. Bütün arap seyyahlarının en büyüğü olan İbn Batuta, 1326'da bu kentin bolluğunu, "yağlı etlerin lezzetini", " dünyada eşi olmayan" meyvalarının mükemmelliğini (üzüm,incir,şeftali,hurma) terennüm ediyor ve şu şekilde bağlıyordu: "Sonuç olarak, dünyanın bütün kentlerine dağılmış bulunan bütün ticari mallar, bu kentte biraradadırlar". Ama diğer yerlerde, açlık çoğu zaman kurtulunamayan bir refakatçidir. Bir arap şair, "tıpkı becerikli bir eğirme ustasının parmaklarıyla büktüğü iplikleri elinde sıkı sıkıya tutması gibi, ben de açlığımı iç organlarımın kıvrımlarının içine haspetmeyi biliyorum" demektedir. Ve Muhammed'in sahabesinden olan Ebu Hureyra, peygambere ilişkin olarak, "bu dünyadan, bir gün bile arpa ekmeği yiyemeden göçtü" demiştir.