Bahama adlı bir cafe barda 72 yaşında ilginç dövme ve çok şirin küpleri olan oldukça bakımlı bir beyefendi ile tanıştım. Kimya mühendisi, yaklaşık 20 yıl önce İstanbul'a gelmiş. İstanbul'a ve Türkiye'ye dair anıları oldukça az. Ertesi gün akşam 5'te bira icmek için randevulaştık.
5'ten önce bara gittim, birilerini beklemek her zaman hoşuma gitmiştir. Beklemek daha az telaşlı, daha çok centilmencedir bana göre.
Yaşından çok daha genç ve dinamik bir şekilde giyinip gelmişti. Beyaz bir şort, güzel renkli bir tişört ve spor ayakkabı. Küpeler, yüzükler, kolyeler cıvıl cıvıldı. Elinde Portekizce bir kitap.
İki bira söyledik. Daha ilk yudumda İstanbul nasıl, insanlarınız nasıl diye sormaya başladı. Nedense aklıma İlhan Berk'in şu dizesi gelmişti: "İstanbul'daki kadınlar uzun boylu U gibi güzel" dizeyi tam anımsyamadığım için çarpık İngilizcemle şöyle bir şey söyledim:
The woman in Istanbul so beatiful like a latter on the alphabet.
"İstanbul'daki kadınlar alfabedeki harfler gibi çok güzel"
Wauw yaptı. Gülüştük. Bu sakar revizyonistlik için İlhan Berk'ten özür diliyorum. 😅