Hikâye tamamlama etkinliğinde, farklı arkadaşlarımızın oluşturduğu eserin final sahnesini yazmak bana nasip oldu.
#25030370
Bağımsız bir hikâye gibi de okuyabilirsiniz.
Bu arada, burada yazanların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur; tamamen hayal ürünüdür.
********
Evden çıkmadan önce
Seni görevden alıyorum. Bundan sonra operasyonu ben yöneteceğim. Çık, defol buradan.”
İnanmaz gözlerle bakan Mustafa Bey hiçbir şey demeden, diyemeden odayı terk etti. Ayaktaki adama bakar bakmaz onun kim olduğunu anlamıştım. Sizler de anlamışsınızdır. Demek bu yüzdendi. Kariyerinde çok hızlı ilerlediği, genç yaşında çok iyi yerlere geldiği için
SİYAH DERİLİ KARDEŞLERİMİN GAZABINI ÜZERİME ÇEKSEM DE SÖYLEYECEĞİM: SİYAH İNSAN İNSAN DEĞİLDİR! (FRANTZ FANON)
İnsan kozmik bir titreşim içinde titreşip duran bir EVET’tir.Kökünden koparılan,kovalanan,yokuşa sürülen ve kendi varoluş sorunsalı içinde bulup çıkardığı gerçeklerin birbiri ardından yokolup gittiğini görmeye mahkum edilen
Nasıl oldu da bu kitap için bir inceleme yazmadım aklım almıyor. Halbuki yazdığımı düşünmüştüm. En başından uyarmam gerek, az biraz uzun yazmayı düşünüyorum ama çok bunaltmadan zira normalde çok uzun incelemeler yazmam.
Sitedeki Proust okuma etkinliği -#38543676 - vesilesiyle birkaç arkadaşa bu kitabı önerdim. Önerirken
“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.”
En meşhur ilk cümlelerden biriyle başlıyor roman. Alper Canıgüz’ü okumayı seviyorum. Yazarın en meşhur ve en çok okunan romanında beş yaşındaki dedektifimizin bir cinayeti aydınlatmaya çalışmasını okuyoruz. Eğlenceli bir kitaptı ama yetişkin rolü verilen beş yaşındaki çocuğu okumak yer yer beni rahatsız etti. Çok bilmiş çocukları pek sevmem de
suleuzundere.blogspot.com/2019/06/neler-o...
İnceleme Öncesi Giriş Notu: Bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için:
youtu.be/kZ6mU7v3cTU
Bir mahkeme salonundayız; karşımızda kara gözlü, bakışları kara, içi kara, içi nefretle dolu, içi tüm kadınlara nefretle dolu, hatta tüm insanlığa nefretle dolu hakim Faik İrfan Elverir; kafası devrimci düşüncelerle dolup
Öyküleri okudukça babaannemin,annemin ve babamın bize masallar ve meşhur cin hikayeleri anlattığı, hayatımın en güzel zamanlarına,çocukluğuma döndüm.Küçük öykülerden ve mitlerden çıkarılan sayfalarca sonuç ve ders var kitapta.Kadını anlatır kitap ama erkekler için de açıklamaları ve notları vardır.Bazı yerlerde kadını aciz bir insan gibi gösterdiği izlenimine kapılmadım desem yalan olur ama bunun öykünün mahiyeti ile alakalı bir durum olduğunu düşündüğüm için rahatsız olmamaya çalıştım.İlk başlarda kitap,okuduğum hiçbir kitaba benzemediği için garipsedim açıkçası.Bir öyküden böyle sayfalarca psikolojik analiz nasıl yapılır idrak edemedim.Ama okudukça müthiş keyif aldım.Hayat/Ölüm/Hayat açıklaması birçok konuda kafamım rahatlamasına vesile oldu.Bazı yerlerde hayatımı ne kadar doğru yönlendirdiğimi, olayları ne kadar doğru gördüğümü, ne kadar doğru yolda olduğumu farkedip kendimle gurur duydum, ama okuduğum bazı cümlelerden sonra bunu ben neden akıl edemedim ki diyerek kızdım kendime. Fok Derisi Ruh Derisi başlıklı 9. bölüm bence kitabın en müthiş kısmı.Kitabi okuyacaklar için yapmanız gereken ise bence ,küçük bir tavsiye olarak,çok heyecanlanmayıp bölüm aralarında mola vermek.Ara verip düşünün,bölümün açıklamalarını sindirmeye çalışın.Ben ilk iki bölüm bunu yapmayi akıl edemedim ama sonra bu yolu izledim. Ve şunu da eklemek isterim ki , o kadar çok altı çizilecek yer var ki şaşıracaksınız.Ve bence kitap bir müddet sonra en baştan,sindirile sindirile tekrar okunmalı.Keyifli okumalar dilerim
"Kadersizlik" adlı romanıyla 2002 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Macar asıllı yazarın yazdığı iç hesaplaşmalarından oluşan "Doğmayacak Çocuk İçin Dua" isimli kitabı sürükleyici olmamasına rağmen bolca altını çizmek isteyeceğiniz satırlardan oluşuyor. 130 sayfalık kısa bir kitap olmasına rağmen kolay okunaklı değil. Başı
"Geleceği özgürleştirmek" Atasoy ağabeyin son kitabının ismi. Atasoy abinin okuduğum her kitabının altına bitirdiğim günün tarihini ve imzamı atarım.
Ağabeyimizin hem kitaplarında hem de konuşmalarında önemli konulara vurgu yaparken seçtiği kelimeler özellikle dikkatimi çekmiştir. Çok az kelime kullanarak, pek çok şeyi anlatma
2000 yılının Şubat ayıydı. Soğuk hava kararmış, sulusepken yağan kar, tipiye dönmüştü.
İstanbul’un Cihangir’inde, ikinci romanım Cimri Kirpi üzerinde çalışıyordum. Telefon çaldı. Arayan Metin Kurt’tu. İtalya’da oynanacak Roma-Galatasaray, Avrupa Şampiyon Kulüpler Şampiyonası maçını seyretmek için Şişli’de bir birahaneye davet ediyordu.
Maç
Öncelikle eserin okumaktan keyif aldığım, oldukça akıcı bir kitap olduğunu belirtmek
istiyorum. Esasen konuşmaların yazıya dökülmesiyle oluşan kitaplar okuma zevki
bakımından yazı eserlerinden biraz geride kalabiliyor. Ama Yavuz Bülent Bakiler’in temiz
Türkçesi bahsettiğim bu eksikliği hissettirmedi.
Kitapta anadilin doğru kullanımının önemi
Yazıma başlamadan önce şunu söylemek isterim; herhangi bir romanı olumsuz şekilde eleştirmeyi kesinlikle tercih etmiyorum. Her kitabın insana illa bir şeyler kattığını düşünüyorum. Fakat bu kitapta öyle olmadı. Yılların meşhur kitap ve film serisiyle tanışmak istemiştim. Şimdi neden önerilmediğini anlayabiliyorum. Umarım incelemem yanlış