Yeri gelmişken belirtelim, delikanlı gerçekten yakışıklıydı; güzel kara gözleri, esmer teni, ortadsn biraz uzunca boyu, ince ve biçimli vücuduyla çekiciydi.
Öyle masum. Öyle güzel. Öylesine sevimli. Öyle şaşkın. Öylesine sessiz. Öyle emniyetli. Aydınlıktan mı incinmiş güzelim gözleri, ağlamak mı belli değil yoksa gülmek mi, öylece etrafına bakıyordu. Kervanbaşı ve iki adamı önce, tanrım, diye bağırdılar, ey Mısr'ın bütün tanrıları. Sonra kaldırıp başlarını bir evreni aydınlatan güneşe baktılar, bir de bakracın içinde oturan çocuğa. Çocuk daha güzeldi.
Sayfa 45
Reklam
Nalıncı Baba Padişahın İşi Ne! Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? - Akşam garip bir rüya gördüm. - Hayırdır inşallah. - Hayır mı şer mi
Şiddetli, çaresiz öpücükler, sonra... "Silah kullanmayı bilen bir kızdan daha seksi bir şey yok." Alt dudağımı dişlerinin arası- na alıp hafifçe ısırdı. "Ateş etmeyi ne zaman öğrendin?" "Babam bana on bir yaşındayken öğretmeye başladı." Kollarımı boynuna doladım ve ellerimi sarı saç tutamlarının arasına gömdüm.
Sayfa 180
Onu dudaklarından sertçe öperek, başka bir şey söylemesine engel oldu. Sonra birden uzaklaşarak, "Az önce yaptığın Mor Kar Küresi nerede?" diye sordu. Yanlarındaki masayı işaret eden Julia, o içkiye elini sürmeyeceğine yemin eden Clay'in, ne planladığını çok merak ediyordu. İçinde mor içeceğin durduğu bardağa uzanan Clay, bardağı
Sayfa 35
Alıntıya Gel-Okuyu(Yol)Cu!
Bir kadına duyulan sevgi, bedensel bir arzu bile ona tanrısal bir hikmet yüklenmeden, doğanın bütün şöleni o be­dene yansıtılmadan, sevgi bir mucizeye dönüştürülmeden söylenemez. Söylenirse bu, sevgiliye, ona duyulan aşka, in­sanın büyüklüğüne yapılabilecek bir aşağılama, bir haksızlık, sözcüğün hakiki ve mecazi anlamıyla bir günahtır. Çünkü bu sevgi, gider varlığını bir büyük varoluştan alır. Bu sevgi ne kadar büyük olursa, insan üzerinden tanrıya/doğaya o ka­dar büyük sevgi gösterilmiş olacaktır: "Kim güzele candan aşık olurdu/ Allah'ın sevgisi kula düşmeden. " Kula düşen sevgi böyle bir yüceden geliyorsa, sevgiliye söylenecek söz, sevenin de sevilenin de yaratıcısına yakışır olmalıdır: "Cemali güneştir dil­leri ayet/ Kaşları Zülfikar gözleri Tevrat/ Zülüfleri Zebur İncil'dir kamet/ Muhabbet gönlümü Kuran'a çekti. " Aşığımız bir aşkın esrarına ermiştir yine. Dil, doğadan ve eski büyük aşklardan alacaktır anlatım gücünü: "Bazı güneşteyim bazı yeldeyim/ Bazı yağmurdayım bazı seldeyim/ Bir Leyla peşinde ıssız çöldeyim/ Bir garip Mecnun'a yoldaş gibiyim. " İmgesel dolayımını bu kadar kutsaldan, doğanın büyüklüğünden alan bir aşkın bitişi de başlangıcındaki coşkusuna yakışır bir acıyla dile gelecektir: "Yüce bir dağ idim dümdüz eyledin/ Ayaklar altında bir toz eyledin/ Akan pınar idim susuz eyledin/ Güzel baharımı kara çevirdin// Ben isminden başka lisan bilmezdim/ Kemalinden başka sultan bilmez­ dim/ Gül yüzünden başka Rahman bilmezdim/ Yaktın bu gönlümü nara çevirdin. "
Reklam
"Kendini başkalarının gördüğü gibi görebilsen…" dedi alçak sesle. "… bir daha asla şüpheye düşmezdin." Merakla birlikte çok tatlı ve çok tehlikeli bir his göğsümde kanat çırptı. "Başkaları beni nasıl görüyor?" Gözleri benimkilerden bir an bile ayrılmadı. "Hayatları boyunca gördükleri en güzel, en fevkalede şeymişsin gibi."
Sayfa 243
Araz'ın art arda cümleleri gözleri karşı duvardaki gölgelerini izleyen Uraz'ı öyle çok tetikledi ki bir anda abisine dönüp cevaplayıverdi. "Öptüm abi ben Kumru'yu." dedi tek seferde "Ne?" Araz'ın şok içindeki sorusu ardından odada uzun bir sessizlik Oluştu. Sessizliğin sonunda konuşan yine Araz oldu. "Oğlum, ne demek öptüm? Sana diyorum ki ne kadar tanıyorsun, kaç gün tanıdın, nasıl oldu? Sen bana diyorsun ki, 'Öptüm abi.' Sen beni delirtecek misin Uraz?" Uraz yatak başlığına yaslandı ve düşünmeye başladı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Bu zamana kadar kimseye böyle kolay çekilmemişti. kimseyle bu kadar çabuk yakınlaşmamıştı. Araz haklıydı. Tüm bunlar nasıl olmuştu? "Bilmiyorum abi... Kumru'ya çekildiğimi hissettim. O da öyle hissetmiş olmalı. Yaşadığımız her şey o kadar boktandı ki orada benim için tek güzel sey Kumru'nun varlığıydı. Belki de hiçbirimiz oradan kurtulacağımıza inanmıyorduk. Belki de hepimizin aklında son günlerimizi yaşadığımız gerçeği vardı ve her şeyi hızlandırmak istedik. Belki de ben son günlerimde... Kumru'yu öpmek istedim...Ve bunu o da istedi."
Bu dünya böyle ol­masa...
Ben sevgiden, sevinçten söz açmak istemez miyim, delice, çılgınca, içim taşa taşa, bir sevinçten söz açmak is­temez miyim? Ben sevinçli adamım. Bu dünya böyle ol­masa, böyle kara, karanlık olmasa, ben sevinçten taşar co­şardım. Yaradılışım karanlıktan çok aydınlığa, acıdan çok sevince... Ne çare, ne çare ki sevinmek gelmiyor elimden... Dostluktan söz açmak, ne güzel. Bir dostum var. Sıcacık eli var. Sevgi dolu gözleri var. Ne güzel yalansız, salt sev­gi dolu bir insan eli sıkmak. Sıcacık, sıcacık... Ben deli olu­rum, insanlar karanlık karanlık, kuşkulu baktıkça bana... Bütün insanlar kuşkusuz, korkusuz, çıkar düşünmeden, düşmanlık geçirmeden içlerinden baksalar biribirlerine ... İnsan, ne olur biliyor musunuz, sıcacık bir bahar güneşi­nin bahtiyarlığında duyar kendisini... Bahar güneşinde bir sevinç içinde gerinir. İnsan bir bahar çiçeği temizliğinde olur.
Geri geri kaçışını izledim. Siyah yorganın üzerinde kaymak gibi cildi mükemmel bir zıtlık sergiliyordu. Yastığıma yaslandığında saçları tüm yüzünün üzerine dökülmüş; altın zinciri, ebedi aşkımızın bir hatırası olarak boynundan sarkmıştı. Hiç tereddütsüz yatağa tırmandım ve omuzlarımdan sarkan gömlekten kurtuldum. Ağzını, boynunu, kollarını,
Sayfa 270
Reklam
LeylaMecnun
Kays'ın ayakları titriyor... kays'ın kalbi titriyor... Kays titriyor... kays'ın ruhu şimdiye kadar hiç tatmadığı bir lezzete garkolmuş bir halde bu hazzı yudumluyor ağır ağır... kays'ın kalbi kafesinden kurtulmak isteyen bir kuş gibi ... Güzel kız hiç fark etmiyor kendisine bakıldığını. Kays'ı perdeleyen ağaçlar görülmesini engelliyor. Sonra kız ilerliyor ve yüzünü yıkıyor suda ellerini yavaş yavaş indirirken önce gözleri çıkıyor meydana ve birden fark ediyor kays'ı ne şaşırma ne de başka bir şey öylece karşısındakine bakıyor kaysın tâ gözlerinin içine , kaysın ötelerine kaysın bütün benliği ihtilâl halde... Olduğu yerde o da kıza bakıyor. Kendini yokluyor kays... ne bu şimdi? diye düşünüyor.Hiç tatmadığı bir haz var ruhunda...
Korkunç ve kavranamaz olan şeyler benim için birden bir anlam kazandı, sevinç içindeydim, burada bir çiçek gibi huzur içinde sakin sakin yatan bu genç, bu narin ve güzel insan, şayet ona teslim olmasaydım, parçalanmış, kanlı halde, ezilmiş yüzüyle, cansız, gözleri olabildiğince açık, kayalık yamacın dibinde bir yerde bulunacaktı, şu düşüncemden gurur duydum: Onu kurtarmıştım, o kurtulmuştu. Ve şimdi -başka türlü olması zaten olanaksız- anne gözüyle uyuyan gence bakıyordum, onun ikinci kez -kendi çocuklarımın doğumundan daha sancılı olan- doğumunu sağlamıştım.
Sayfa 42 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Kendi duygularımı dile getiremiyordum. Çok fazlalardı, çok kuvvetlilerdi. İki elimi başımın üzerinde bir araya getirdi ve diğer eliyle kolumun altından çıkan tenimi yaladı. Çenemi ve boynumu sıyırıp geçti, başparmağını göğsümün üzerinde gezdirdi. Eşofmanımın kuşağını bulunca kuvvetli bir nefes verdi. Düğümü çözerken elleri titriyordu. Geri çekildi. Sanki izin ister gibi. gözlerime bakıyordu. Yavaşça kalçamı kaldırdım o da elihi kumaşla derimin arasından kaydırdı. Bir yandan da iç çamaşırımı yere düşene kadar santim santim aşağı indirdi. Parmakları çıplak tenimi okşarken, içimde ona karşı hissettiğim ama asla zincirlerinden kurtulamayacağını sandığım arzular uyanıyordu. Yüzü çok yakınımdaydı, alnı benimkinin üzerinde, titrek nefesi benimki ile karışıyordu. Kibar elleri ile tişörtümü sıyırıp başımın üzerinden geçirdi. Bakışları sürekli üzerimdeydi. Gözleri üzerimi süpürdü. Çıplak tenime bakarken aldığı nefes duyulabiliyordu. Gözleri aşağılara inerken "Ne kadar güzel," diye mırıldandı benden çok kendine. Kısa bir iç çekiş duydum ve birden vücudu kasıldı.
Sayfa 225
Fakat şimdi ... Şimdi o benimdi. Muhtaç bakan gözleri yanıyor benimkileri arıyordu. Yanıtını kızaran yüzümde bulmuş olmalıydı, çünkü birdenbire elleri baldırlarımı kavradı ve kaldırdı. İçgüdüsel olarak bacaklarıma belinin etrafına sardım. Kendini bana iyice bastırınca inledim. Onun tamamını hissetmek için yanıp tutuşuyordum. Dudaklarını
Sayfa 223
"Gerçekten aşk nedir bilmiyor musun Uraz?" diye sordum sessizce, yüzümde inanmamış bir ifadeyle, "Hiç mi aşık olmadın?" Uraz gülümsedi. "Çocukluk aşkımı saymazsak." dedi gözleri beklentiyle gözlerime bakarken. Beklentisi neydi bilmiyordum ama söylediği şey onu kıskanmama sebep olmuştu. Belki de beklentisi tamamen buydu. Yutkundum ve gözlerimi kaçırdım. "Ne güzel,'' dedim, "Belki de buradan çıkınca çocukluk aşkını bulur ve hayatına onunla devam edersin.'' Uraz gülümsedi, "Neydi şimdi bu?" diye sordu. ''Tavsiye." "Ne zamandan beri aşk tavsiyeleri veriyorsun?" "Şu andan beri. Madem hala unutamadın, bence şansını denemelisin. Çocukluk aşkın sonuçta..." Sesim öfkeli mi çıkıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu? ''Altı yaşındaydım, Kumru. Sadece altı." Çok iyi, detay vermeye de başlamıştı. "Anlatmak ister misin?" diye sordum, "Seve seve dinlerim." Uraz beklemediğim şekilde başını salladı.
Resim