Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Julia elini, Clay'in kolundan aşağıya doğru gezdir- di, dokunuşu elektrik gibiydi. "Hizmetimizi beğenece- ğinize dair bir his var içimde." "Bu kulüpte dokunmaya izin veriyor musunuz madam? Herhangi bir kuralı yıkmak istemiyorum." "Sadece belirli müşterilere," dedi Julia, sonra dön- dü ve diğer tarafa geçti. Bunu yaparken de tangalı po- posundan muhteşem bir görüntü sundu Clay'e. O iç çamaşırını dişleriyle parçalamak için neler yapmazdı şimdi... Onu eğ, dizlerinin üzerine çök ve yırtılana kadar çek; o güzel, ıslak kadınlığını ortaya çıkar... Hayal gücü çoktan son hızda çalışıyordu bile. Julia döndü, eğildi ve o harika saçlarını salladı; ıslak, kay- gan saç telleri bacağı boyunca sallandılar. Saçlarını arkaya atarak kafasını kaldırdığı zaman kalçalarını da ileri geri salladı. Çok tahrik ediciydi. O kadar tahrik ediciydi ki aleti havluyla çadır kur- muştu. Julia, Clay'in ereksiyonuna göz attı, dudakları sinsi bir sırıtışa büründü. "Kulübümüzün sizi memnun etti- ğini görüyorum." "Beni çok, ama çok memnun ediyor," dedi Clay. "O zaman, sizin bundan daha fazla zevk almanıza nasıl yardımcı olabileceğimize bir bakalım." Ellerini ka- sıklarına bastırdı sonra da yukarı doğru hareket ettirdi. Julia, Clay'in gömleğinin düğmeleri ile oynamaya başladı. Saklambaç gibi, bir göğsünü gösterip sonra kumaşın altında onu gizleyip diğerini gösteriyordu. Gömleği tamamen kapattı; sanki masummuş gibi. Sonra döndü, elleri şimdi dizlerindeydi ve o nefis poposunu şarkının nakaratı çalarken onun için sallamaya başladı.
Sayfa 173
"Ruhumun içerisinde beliriverdin, biliyordum geleceğini. Bekliyordum da Seni. Tıpkı kışın donmuş ve ıssız, acı çekerek bekleyen yeryüzü gibi Seni bekliyordum. Sen baharsın, ağır ağır geliyor ve ruhumun içine doğru ilerliyorsun. Senin geçişinle düşüncelerim açılıp çiçeğe duruyor ve güzel kokular saçıyor. Senin ayaklarının altında umudun rengi filizlenip gülümsüyor."
Arka kapak'tan
Reklam
bahar çiçeklerinin açtığını gördüğümde ve daha şimdiden vedalaşmanın derdine düştüğümde, güzel şeylerin artık gelmeyeceği günü düşündüğümde bir makine değil, ölümlü bir varlık olduğumu anlıyorum. öyle anlarda , benim zamanım geçmiş ya da gelecekte değil şu anda, burada, şimdiki zamanda oluyor. beni şimdiki zamana çeken her şey çok değerli.
Tam Zamanında Yaşamak
Yemek de boş, içmek de... Hatta yeri gelmeden sevişmek de... Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü... Tam zamanında söylemelisin sevdiğini... Gözlerinin içine baka baka. Tam zamanında açmalısın kapını, hayatına girmek isteyenlere... Tam zamanında çıkarmalısın, sevginden şımarmaya başlayanları... Tam zamanında affetmelisin kardeşini... Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını, seni gecenin üçünde arayıp da, kafasının iyi olduğunu söylediğinde. Tam zamanında bağırmalısın, acıyınca bir yerin... Tam zamanında gülmelisin, Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde. Tam zamanında bırakmalısın içmeyi, son kadeh bozacaksa seni ve üzeceksen birilerini ertesi gün hatırlamayacaksan. Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli. Tam zamanında ölmelisin... Iskalamak istemiyorsan hayatı. Haydi şimdi kalk bakalım, silkin şöyle bir. At üzerinden hayatın yorgunluğunu, vakit zannettiğinden daha az. Haydi kalk bakalım... Şimdi Yaşamak Zamanı... Can YÜCEL
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Gürültüden uzak, miss..
Bana göre en güzel konutlar bir vadinin çukurunda, akan bir suyun kıyısında, sö­ğütlerin ve sazlıkların kısa gölgesi altında olanlardır. Ekim ayı gelince de, nehrin üzerindeki koyu sisin görülmesi gerek...
Sayfa 14
Reklam
Gideon, muhteşem aletinin geniş başıyla hassas ve iyice uyarılmış sinirlere sürtünerek beni bir güzel becerirken bü­tün bedenim keyifle titriyordu. Basınç, yaklaşan bir fırtına gibi arttı, arttı
Yeryüzüne indiğimde, henüz omuzlarımda yıldız tozları vardı. Geceydi ve bir denizin kıyısına inmiştim. Su diz kapaklarıma kadar geliyordu. İncecik dalgalar, belli belirsiz, ılık, tuzlu dalgalar. Kumsal alabildiğine uzanıyordu. Gökyüzünde ay ve yıldızlar; aydınlık bir yaz gecesiydi. Yavaş yavaş yürüyerek sahile çıktım. Omuzlarımda hala yıldız tozları. Ilık kum tadıyla bir kumsal. Denizin kokusu. İndim, süzülerek indim, omuzlarımda yıldız tozlarıyla, gökyüzünün yaldızıyla. Tarihim olmamıştı hiçbir şey birikmemişti. Beni ben yapan hiçbir şey olmamıştı. Hiçbir şeye sahip çıkmamıştım, hiçbir şeye ihanet etmemiştim. Sonra, dizlerimde hep o ıslaklığı duydum, diz kapaklarıma kadar, o kadar. Şimdi kaç yaşında olduğumu bilmiyorum. Hiçbir zaman yaşım olmadı. Ama hatırlıyorum. omuzlarımda yıldız tozu vardı, yeryüzüne indiğimde. Bu bir ayrıcalıktı, yeryüzüne o yıldız tozlarıyla inmek. Omuzlarım parlıyordu. Sonra o tozları silkeledim. Tarihsiz, yaşsız ve ayrıcalıksız kalmak için. Gökyüzünden indiğimde, henüz omuzlarımda yıldız tozları vardı. Bu başlangıcı defalarca yazdım, devamı yoktu. Güzel bir başlangııç gibi geliyordu, ama sonrasını bilmiyordum.
Sayfa 11
Eğer sadece birkaç şey yapabiliyorsan, ama bunlar gerçekten güzel ve mükemmele yakın şeylerse, çok mutlu ve kendinle barışık olursun. Çok şey yapmanın gereği yok. Eğer seni tam olarak tatmin eden bir tek şey bile yapsan bu sana yeter; hayatın doludur. Veya bir sürü şey yapmaya devam edersin ve hiçbir şey seni tatmin etmez ve her sey mideni bulandırıp seni hasta eder. Bunun ne manasi var ki?
"Birçok insan güzel davranışlarda bulunur, ama pek az insan güzel konuşur; bu da, konuşmanın çok daha zor ve çok daha makbul olduğunu ispat eder."
Reklam
"Aşk iyi güzel de, dostluk çok daha yüce bir şey... Bence bu dünyada vefalı bir dost kadar soylu ve az bulunan bir şey yoktur."
Korkunç
En güzel insani duygular, aşk ve sadakat şiddet ve cinayete dönüşmüş. "Ne o kimsenin, ne de kimse onun olacak."
Sayfa 96 - WertherKitabı okuyor
Mustafa Kemal yine bir gün, beraberindekilerle birlikte meclise gitmek için yola koyuldu. Şoförü, uzun zamandan beri, Ata'sının hizmetinde çalıştığı için onu çok iyi tanıyordu. Yol boyunca aracını normal bir hızla sürdü. İğde ağacına yaklaştığında frene basıp aracı yavaşlattı. Araçtakiler, şoförün bu davranışına bir anlam verememişlerdi.
Sayfa 49 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Her binanın bir temeli vardır. İslam’ın temeli de güzel ahlâktır.
Kendi hayatı yanında insan hayatinin nelerle dolu olduğu düşüncesi bütün çıplaklığıyla karşısına dikilince, içinde birikmiş meseleler uyanıp, karanlk bir harabeye giren gün ışığının ansızn ürküttüğü kuşlar gibi uçuşmaya başlayınca, llya llyiç'i bir korku sardı. Yarm kalmış bir adam olduğunu, ruh güclerinin gelişmeden kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşündükçe içi parçalanıyordu. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanıyor; kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görüyordu. içinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir seyler vardi; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altin gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydi. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.