Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente” Anlamı: «Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ibâdete lâyık ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum. Ezelde Sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lutfettiğin nîmetleri yüce huzûrunda minnetle anar, günâhımı îtirâf ederim. Beni affet, şüphe yok ki günahları Sen’den başka affedecek yoktur. CUMAMIZ HAYIRLARA VESİLE OLSUN
19.04.2024
Bu gece içtiğim kaçıncı kahve saymadım. Pek de kahve sevmem aslında. Ama nedense bugün hem kahve hem de sigara ihtiyacım varmış gibi hissettim. İhtiyacımı fazlasıyla aldım galiba. Kahvenin tadından mı olsa uykusuz kalmak istediğimden mi olsa pek anlam veremedim. Ama nedense tadı bir cazip geldi. Bilirsin çay severim ben. Demlediğin zaman bile taa
Reklam
Öğretmenlik her yiğidin harcı değil.
Sanki bunu ben yaşamış gibi oldum. Keşke nefret ettiğim öğretmenlerde böyle yok olsa. Hadi yok olmalarını geçtim artık eğitim vermesinler oda yeter. (Sebebi de Eğitim hayatımdaki bazı öğretmenlere duyduğum ciddi nefret yüzünden öğretmenliğe önyargılıydım ve yine, tanıştığım yüreği güzel hocalarım sayesinde cesaretlenip bölümümü okuyabildim ama hala öğretmenlik yapmaya çekiniyorum. Bi gün öğretmenlik yaparsam hiçbir çocuğun yüreğindeki acının sebebi olmak yerine yüzündeki tebessümün sebebi olurum inşallah.)
Akasya Kokusu
Yolda adımlarımı dikkatlice atarken, hafif rüzgarla taşınan akasya ağaçlarının beni karşılayan huzur verici kokusunu derin bir nefesle içime çektim. Ağaçların altında kendime bir mola verip sigaramı yaktım. İçimde biriken duyguları dumanla birlikte gökyüzüne bırakırken, gözlerim ağacın dallarında dans eden yapraklara takıldı. İstemsizce uzandığım yerden birkaç çiçeği koparıp avucumun içine aldım. Parmaklarımın arasında hissettiğim o yumuşak dokunuş, içimi derinden titreten bir duyguyu uyandırdı. Bir çiçeğin kokusu, sigaranın dumanıyla karışarak ciğerlerimi doldurduğunda, kalbimin derinliklerinde bir sancıyla karşılaştım. Acaba bu sancı, bu kadar basit bir çiçeğin kokusundan mı kaynaklanıyordu? Dudaklarımdan dökülen dumanın ardında yatan düşünceler, beni geçmişe sürükleyip kırık kalbimin derinliklerine doğru yolculuğa çıkardı. Belki de bu çiçekler, bir zamanlar açtıkları yerdeki yarayı hatırlatıyordu bana. Ve belki de bu sancılar, geçmişin izlerini hala taşıyan bir kalbin sessiz çığlıklarıydı. O an aldığım karar netti: Bu çiçekleri kırık kalpler müzesine bağışlamalıydım. Fakat basit akasya çiceği görene bu sızıyı nasıl anlatacaktı?
"Derler ki; Her aşkın gökyüzünde bir meleği varmış Bir aşk bitince o melek ağlarmış Ve bir yıldız kendini vurup Sonsuzluğa kayarmış Kaldır başını Bak gökyüzüne Şimdi bütün melekler yasta Ve bütün yıldızlar sana 'Gitme' diye yalvarmakta Sense Hala içi boş kupkuru bir inatta Bense Hala resmini çiziyorum bu son mektupta"
Senin adına hâlâ başkaları konuşurken nasıl duygusal ve tutkular dersin...
Reklam
Yarım kalan işler, akşamlar ve gülüşler hatırına Üzgünüm, hayattayım hâlâ . . . ✍️ Gökhan Ergür
Kürk Mantolu Madonna
Hafsa kabanının iplerini bağlayıp turuncu şapkasını kumral saçlarının üzerine geçirdi. Ders kitaplarını da eline alarak sınıfından çıktı. Yine onun açısından çok keyifli olan bir dersten çıkmıştı. Edebiyat okumaya bayılıyordu. Kampüsünün olduğu binadan çıkıp çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Dışarıda en sevdiği hava olan sonbahar vardı.
karanfil
(16 Haziran 2004) Ayça okulunun kapısından koşarak çıkarken etrafına göz gezdirdi. Tanıdık hiçbir yüz görmemenin verdiği üzüntüyle omuzları çökmüştü. Bugün annesi de babası da onu okuldan almaya gelmemişlerdi. Bu çok sık yaşanan bir durum değildi. Sadece annesinin ve babasının işi olduğu zamanlar olan bir durumdu. Babası muhtemelen daha işten
Kelebek
Gecenin gündüze usulca doğması gibi doğuyorsun içime, her şarkıda, şiirde tekrar tekrar. Sessizliğinde hasretin, gelmediğin yolları kollamaktayım. Şu kalemimin süzüldüğü gibi süzülmekte gözyaşlarım ne vakit hatırıma düşsen. Ne doğru, ne yalan? Ey kelebek! Söyle bana, yardım et, zira hakikati iki dudağına mühürledim. Bana bir söz söyle, inanmayı sözlerine kenetledim. Dön bana ve bak, zira bir çift gözüne gizledim güvenmeyi. O güneşli anılara, gölge düşmekte. Dokunuyor mu sana da, yoksa bir tek ben mi üzülmekteyim hala? Deme bana hiçbirşey değildi diye inanmam, görmezden gelme. Hiç mi yok hatrı onca zamanın. Yollarımız ayrı ezelden, bilmekteyim. Amenna. Ey Kelebek, söyle bana? Bu eğrilerin doğrusu ne? Yok mu hakkım buna?
Reklam
"Bir yerde,22 yaşına geldiğinizde teknik olarak ergenlikten çıkalı 2 yıl olduğunu ve aslında 2 yaşında bir yetişkin olduğunuzu söyleyen bir yazı okumuştum.Yani 28 yaşına geldiğinizde 8 yaşında bir yetişkin oluyorsunuz.Peki bu ne demek? Acele etme,sakin ol ve derin nefes al demek.Henüz her şeyi çözmediysen sorun değil. Hala zamanın var,daha çok küçüksün,*)" Bu yazıyı görmemin üzerinden yaklaşık olarak 9 ay geçmiş. O zamanlar hala bir umut var dediğimde,çok değil 6 aya umudunu yitirmeye başlayacaksın demişlerdi. Keşke yanılsalardı...
Kimin şiiri bilemedim...
Sana yaslanmadığım bir gün yok Seninle uyumadığım ve gezmediğim Tadın hala ben de kokun ve göz yaşın Ulaşamadığım kadar yakınsın bana Sesinin tınısı,nefesinin ısısı Konuşuyorum bak duyuyorsun Gözlerim görüyor bakıyorsun Sevdim seni bilinmez biçimle Kalsam gitmesem ben de seninle Uyusam göğsünde sızsam kalbine Şevkatim olsan koysam kalbime Sendin benim dayanağım bu yolda Sendin gözlerimi gören hislerimi bilen Sendin beni bana yazan ve okuyan Sendin benim umudum hayallerim Yoktu aslında ikimizinde suçu Bilemedik sevmeyi göremedik bunu Nasılda geçti gitti mutluluk yanımızdan Ben hep seveceğim durmadan usanmadan
Bu Kitabı Bulmam Lazım
Çocukken ilk okuduğum kitaplardandı. Beni aşırı etkilemişti. Sonra komşum illa bende okuyayım dediği için vermiştim ama kaybetmişti. Tam 8 sene geçti hala okuduğum yere kadar içeriğini hatırlıyorum. Ama kitabı bi türlü bulamıyorum. Burda paylaşma sebebim bu kitabı unutmamak. Belki bi bilende çıkar Türkçede Kitabın adı yalnız çocuktu. Şİmdi o isimle o kitabı bulamıyorum. Bilinmeyen bir yayın eviydi. Büyük ihtimalle korsan kitaptı. yabancı bi yazardı bi çocuk vardı. Babası çok alkolik birisiydi ve evi terketmişti uzak bir yerde yaşıyordu. Çocuk galiba üveydi. Annesiyle beraber yaşıyorlardı. Çok fakirlerdi Bir tane inekleri vardı. Çoçuk tereyağlı bi yemek vardı onu çok seviyordu annesi galiba ineği satıp onu ona yapmıştı. Bi ara babası eve geri dönüyor. Adam çocuğun annesiyle hep kavga ediyor. Ve fakir oldukları için bu çoçuğu beslemek istemiyordu. Annesi ne kadar istemesede adam onu evden kovmuştu. Çocukta bi adamla tanışıp sirklere gitmeye başlamıştı bu kadarını hatırlıyorum
Deprem
Türkiye'de Deprem
Türkiye'de Deprem
çok güzel bir kitaptı okuduğum zaman inceleme yazmak istemiştim hatta bir deftere inceleme yazdım umarım bir ara onu da paylaşacağım. Deprem türkiyede yaşayan herkesin ister istemez (maalesef) aşina olduğu bir kavram. Hepimiz duyuyoruz, yaşıyoruz, kayıplar veriyoruz ama bilinçlenmiyoruz
Naci Görür
Naci Görür
kitabında tam olarak bundan bahsetmiş aslında. Bir kaç bilim insanı çıkıyorlar seslerini duyurabildikileri heryerden sürekli halkı uyarıyorlar. Ama çokta bilinçlenmeye niyetimiz yok gibi hala. Halk bilinçli olup depreme dirençli evler kentler isterse her siyasetçi de onu yapmak vaadiyle çıkacaktır meydanlara ama halk ne istiyor acaba? Unutmayalım ki siyaset halkta karşılıpı olan şeyler söyleyerek yönetime geçme ve yönetime geçince de bunları gerçekleştirerek yönetimde kalmaktan başka bir şey değildir. Yani halk istese ki depreme karşı önlem alınsın bunun farkına varan siyasiler ve yönetici konumunda bulunanlar bunlara cevap vermek zorunda yani gerçekleştirmek zorunda kalacaktır. Peki tekrar soralım halk ne istiyor ki depreme dirençli yapıları kimse yapmıyor? Halk artık torpil istiyor, işe sokulmasını istiyor, çıkar sağlamak istiyor, gecekondulara tapu imara barışı istiyor, ve maalesef siyasilerde isteklerini bol bol veriyor bilim istesek eğitim istesek depreme dirençli yapılar istesek liyakat istesek adelet istesek gelişmek istesek hepsi olacak ama halkın istemesi lazım tek sorun bu sanırım
oluk oluk kanayan bir kalp
Canım benim, sen bilmiyorsun şimdi, ne yorucudur anlatmaya çalışmak. Sinsi bir düşman gibi ilerler kendini hissettirmeden anlaşılma çabası. Sonra yıkar geçer. İnsan kendine herkesten beter. Anlatmaya çalışırken anlamazsın, yıkımlan onarmak için delirmiş gibi anlatırken, farkına varamazsın içindeki yıkımın. Anlattıkça anlaştlmamanın
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.