Aslında onu em çok şaşırtan şey, kanatlarının yapısına esas olan mantıktı. Tam anlamıyla bir insan organizması olan bu bedende o derece doğal ve gerekli duruyorlardı ki, nasıl olup da diğer insanların kanatları olmadığına akıl erdirmek iyice güçleşiyordu.
Yukarıdaki alıntı 'Koskocaman Kanatlı Çok Yaşlı Bir Bey' öyküsünden, bir doktorun bir meleği Muayene ettiği kıaımdan. Üzerine düşünüldüğünden çok şeyler çıkarılacak bir bölüm. İnsanların kendilerinden farklı gördüğü, kanatları var diye başka gördüğü bir canlının doktor tarafından incelendiğinde aslında vücudunol anormal olmadığı, hattta diğer insanlarda bir eksiklik varmış gibi bir sonucun çıkması da Marquez biz okurlara bıraktığı imgelerle dolu bir mesaj belki de.
DAĞA ÇIKAN KURT
Dağa Çıkan Kurt öyküsü, Milli Mücadele yıllarının panoramasını gözler önüne sermektedir. Hikâyenin başlangıcında yazar, Fransız bir sanatçının şiirinin çıkmasını beklemektedir. Bunun etkisinde kalarak rüyaya dalmaktadır. Rüyasında, işlerin sarpa sardığı bir orman görür. Ormandaki hayvanlar arasında mücadeleler yaşandığını
Morris ve Turuncu Elbise adlı eserin konu yönünden incelemesi:
Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı romanda şu satırların altını çizmiştim: " Sanki hepimiz yaşamımızda dıştan gelen seyirci topluluğuyuz, sanki her birimiz, her şey ve herkes için birer yargıç olarak atanmışız." Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise, insanların bireyler üzerinde yargıçlık kurmasını ele alan bir eserdir.
Morris, arkadaşlarından farklı bir çocuktur. Toplumun zihninde yer alan erkek çocuk tanımlarıyla ters düşecek türde ilgi alanlarına sahiptir. Örneğin oje sürmek, topuklu ayakkabı giymek, kadın elbisesi giymek Morris'in hoşuna gitmektedir. Onun bu farklılığı, arkadaşları tarafından hor görülmektedir. Sınıf arkadaşları onu dışlayarak kendisiyle dalga geçmektedir. Morris tüm bunlara kulak tıkayarak, yaşadıklarından aldığı hazza odaklanır. Akranları tarafından psikolojik baskıya maruz kalması kendisini kötü hissetmesine yol açsa da tüm bu zorluklara mukavemet gösterir. Yaratıcılığı sayesinde bireysel farklılığının, hayalini kurduğu yaşam için engel teşkil etmediğini arkadaşlarına kabul ettirir.
İnsanlarda duyarlılık oluşturma amacı güden bu eser, toplum nezdinde farklı olana karşı oluşan tepkiye mercek tutmaya çalışmıştır.
Allah'ın Yüce iradesi, hayat sahasındaki en etkin rolü yeryüzünün halifesi olan insana vermeyi gerektirmişti. Öyle ki, bu Yüce irade, insan iradesine göre gerçekleşecekti. Böylece, insanın irade ve gayreti hadiseleri doğurarak, tarihi meydana getirmektedir. Çünkü Yüce Allah, mutlak kudretine rağmen, insanların Malik bulunduğu herhangi bir şeyi, onların iradi tesiri olmadan değiştirmez o kadar ki, Allah insanlar tarafından icat edilmeyen herhangi bir yeniliği de hiçbir zaman meydana getirmez.
S:45
Bizim ülkemizde her şey keskin sınırlarla ayrılmış bir halde . Dinler , görüşler , hobiler ve hatta gidilen yerler . Oysa insanların herhangi bir kavramın , bir kişiyi bir topluluğu yansıtmadığını öğrenmesi lazım . Tesettürlü her insan sandığınız gibi hacı hoca değildir . Açık giyinen her insan da gavur değildir. Okunan bir kitap o görüşe tamamen inanıldığı için okunmaz ya da dinlenilen bir müzik . Herkesin ortak paydada buluştuğu bir konuda aksi yorum yapan da sırf yorum olsun karşıt görüş olsun diye konuşmuyor mesela . İnsanları yargıların arkasına saklamaya çalıştıklarını fark etmeliyiz...
Kendisini aşkla dinleyen o güzel insanların arasında sıcak bir yuvadaymış gibi hissediyordu. Lucía oltaya takılan balıklar gibiydi; bütün bedenini kaplayan bir arzu duyuyordu. Ama bundan vazgeçmeye çalışırken oltanın kancasından kurtulan balık gibi canı acıyor ve kanıyordu.
Maddi gücü büyüyen insanın merhameti de büyümelidir. Sağlam bir ahlak ve yüksek bir karakterden mahrum insanlardan, paralarının, bedenlerinin, zevklerinin gücünü diğer insanların lehine kullanmalarını beklemek çoğu zaman zordur.
S:25
...bazı insanların utanmazlıklarının, küstahlıklarının ve can sıkıcı laubaliliklerinin er ya da geç evrensel hor görülme damgasını yiyeceğini ve bu insanların kendi değersizlikleri ve çürüyen yürekleri yüzünden yok olacaklarını bilmeliler.
Sayfa 111 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Metinde herkes konuyu kendi değerlerine göre değerlendiriyor: Dindarlara göre en mühim olan inanç iken, eğitimcilere göre baştan sona ahlak! Politikacılar Çin şiirlerinden bahsederken, yazarlar da ağdalı bir dille caka satıyorlar. Fakat hepsinin anlatmaya çalıştıkları sugötürmez gerçekler zaten: Bireysellik ve derinlik yoksunluğu, geleceğe karşı umutsuzluk ve boşvermişlik gibi şeyler. Kısaca insanların ideallerden yoksun olmasından bahsetmişler. İnsanlar eleştiriliyor olsalar da bunları doğrudan hayatlarına geçirmek konusunda atılgan olamıyorlar. Kendilerine körler. Bırakın öz farkındalığa sahip olmayı, ne kendilerini seviyor ne de saygı duyuyorlar!
İnsanı umutsuzluk ve yenilmişlik duygusuna sevk edecek bir şey varsa o da kendi
sesiyle konuşmamasıdır; hayranlık beslediğiniz insanların sizin namımza söz almasına izin vermektir; bize ait olmayan, zorla kabul ettirilmiş hazlara sahip olmaktır.
Eğer kitaplarımı birisi benden alacak olsa, bundan mahrum kaldığım için hüngür hüngür ağlarım. Kitaplarda yazılanlara bu derece bel bağlıyorum işte. Mesela bir kitap okuduğumda hemen onu saplantı hâline getiriyor, benimsiyor, ona güveniyor ve hayatımın bir parçası yapıyorum. Ve hemen sonra başka bir kitabı okumaya başlar başlamaz onu saplantı hâline getiriyorum. İnsanların deneyimlerini çalıp kendi yaşantıma uyarlamak gibi kendime has bir yeteneğim var.
Oruç; insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir.
Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.
Yani, Samanyolunda Ziyafet.
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠
. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi.
(Âl-i İmrân, 3/112)