"İşte şimdi güzel bir şeyler yapmaya başladın," de- di Clay. "Ve o yüzden de sonuna kadar gitmen gereke- cek. Beni ağzının içine aldığında, sonuna kadar, tama- mıyla alacaksın." "Oh, evet alacağım, kesinlikle sonuna kadar alaca- ğım." Clay'in çamaşırını indirdi ve içinde yanan ateşten kıpkırmızı olmuş
Sayfa 31
Sonra dolu gözlerle Nisan'ın girdiğini gördüm. Onu görünce benim de gözlerim doldu, neden bilmiyorum, onu çok kısa tanımıştım ama birbirimize öyle muhtaçtık ki aramızdaki bağ çok farklıydı. Nisan'ın elini tutan elin sahibi Eren'di ve onun da gözleri doluydu. Sonra Bulut girdi, içinin bunalmışlığı yüzüne vuruyordu, bana gülümsemeye çalışarak elini kaldıdı ve selam verdi. Ona gözlerimi kırparak karşılık verdim. Sonra içeri Uraz ve Araz girdi. O an hissettiğim şeyin tarifi yoktu ashında. Uraz'ın Araz'a kavuşmuş olması, şu an burada yan yana olmaları ve bu kadar benzemeleri inanılmazdı. Uraz'ın kıpkırmızı gözleri şu an bu odada dikkatimi en fazla çeken şeydi. Gözleri neden kırmızıydı? Ağlamış mıydı? Üzgün müydü? Öfkeli miydi? Bana baktı ve göz kırptı, ona iki gözümü birden kırparak karşılık verdim İşte "herkes" buradaydı. Hayatımdaki herkes...
Reklam
Betimleme ve küçük ayrıntıların ustası
Ekinler başak vermişti. Memed sabah erkenden bir limonu, dalından koparmaya kıyamadan, dala ellerini uzatıp ovaladı, avuçlarını kokladı. Bahçeler, tepesinin üstünde asılı duran Gavur dağları, uzaktaki ekin tarlaları buğulanıyor, sabahın ışığı çökmüş dünya, karşıdaki denize doğru gittikçe aydınlanıyordu. Sırtlarına gün vurmuş, esen yelin kabarttığı
Yapı Kredi Yayınları
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Ne yazık ki yazmaya çalışmanın pek anlamı yoktu. Kelimeler aklına gelmiyordu. Bunun olmasından nasıl da nefret ediyordu. Son zamanlarda çok sık oluyordu... böylesi bir zorlukla daha önce hiç karşılaşmamıştı. Aidan McBridela tanıştığından beri yazmak zordu! Onunla bu akşam buluşacağı için endişeliydi. Hafif bir akşam yemeği hazırladı ama neredeyse
Sayfa 207
“Çok güzel,” diye mırıldandığında Lily keyifli bir an için onun doğrudan göğüsleriyle konuştuğunu düşündü. Adam sonra başını eğerek dilini göğüs uçlarından birinin etrafında gezdirmeye başladı. Lily’nin inlemesiyle ağzını açarak göğüs ucunu kavradı ve nazik ama ısrarcı bir biçimde emmeye devam etti. Parmaklarıyla diğer göğüs ucuna hafifçe
Sayfa 242
Reklam
Yeni dünyamızda hepimizin dürüst, çalışkan olması beklenirken, ben şeytana uyup durugörümün eriştiği noktayı Şefimden saklamayı düşündüğüm için ki bizler, on iki yaşına kadar okullarda güne doğruluktan ve dürüstlükten asla ayrılmayacağımıza dair yeminle başlardık- utandım; yüzümün kızardığını, kulaklarımın yanmaya başladığını hissettim. Hatta o an uçlarının kıpkırmızı olduğuna emindim.
Rusların Abdülhamidi: I. Pavel
I. Pavel'in saltanatı boyunca ülkeye korku ve adaletsizlik hakim olmuştu. Kimse güvende değildi. Nöbetçiler, bir düğmesi eksik diye dövülerek öldürülüyordu. Bakanların zindana atılması için bir dedikodu yetiyordu. Yeni inşa edilen İshak Katedrali hakkın­da uygunsuz bir şiir yazdığı için Teğmen Akimov'un önce dili kesildi, sonra
"Meğer ben ölmüşüm... Mezarımı kazıyorlar şu an dışarıda. Meğer ben ölmüşüm. Ölmüşüm de bu uzak memlekete gömülmüşüm. Ağaçlı sokaklarında güzel binalar varmış bu memleketin. Binaların pencerelerinde çiçekler, balkonlarında şenlikler. Ölmeden önce gıptayla bakarmışım pencerelere ve o pencerelerin ardındaki kaygısız hayatlara, o balkonlarda çiçeklerin salkım saçak renklerine ve huzur dolu kokularına. Demirden yüksek bir kule varmış. Tepesine çıkarmışım, uzaklara bakarmışım. Gözlerimi iyice kıssam kendi memleketimi görebilirmişim gibi. Kendimi aşağı atsam, eski hayatıma düşermişim gibi. Bakarmışım uzaklara, geride bıraktıklarmı görmek umuduyla. Gençmişim öldüğümde. Az önce. Mezarımı kazıyorlar şu an dışarıda. Burası yabancı bir memleketmiş meğer. Keşke hiç kaçmasaymışım buralara. Hiç savaş çıkmasaymış. Dallarda her mevsim kıpkırmızı kiraz olsaymış."
Sayfa 135Kitabı okudu
Bu ağacın kökü, orada, ufukta ince bir Herat cildinin tezhipleri arasında kıpkırmızı kavsi, bu altın oyunlarını gittikçe daha derin şekilde aydınlatan, her ân eritip yeniden kendi fantezisine göre döken güneşteydi. Oradan dal dal etrafa yayılıyordu. Nuran bu aydınlıkta sertleşmiş yüzü, darılmağa hazır gibi duran küçük ve toplu çenesi, kısık gözleri, çantası üzerinde kilitlenen elleriyle, bu sükût ağacının bir meyvesi olmuştu. - O kadar ki akşamın bahçesinden sarkmış gibisiniz... O söner sönmez, yere düşeceksiniz, sanıyorum.
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
Gözlerim hızla masadaki insanları taradı ve kendime engel olamadan Emir'e bağırdım. "Ah, birileri evleniyor! Şuna bak!" O an kısa bir sessizlik oldu, yanlış bir şey mi dedim, diye düşünmeye başlarken masa kahkahalarla doldu ve çığlıklar birden yükselmeye başladı. Ben, keyiflenmiş insanlara şaşkın bir şekilde bakarken onlar yalnızca alkışlıyorlardı. Emir elimde ki gülleri aldı ve masaya bıraktı. Tam o sırada. Beynimin uyuşmuş bütün kısımları öyle hızlı devreye girip çalışmaya başladı ki düşünceler zihnime hücum eder etmez suratım kıpkırmızı oldu.
Sayfa 353Kitabı okudu
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
_Eyy dünya denen çamurun üstünde yaşayan böcekler. Şehvetten kudurmuş besili rahiplerin, cübbeli ırz düşmanı namussuzların sizi nasıl kullandıklarını, masallarla nasıl uyutup mallarınızı yediklerini görün. _Ah! Sevgilim. Erdemli kadınlardan nefret ederim ben. Cici bir kız yalnızca skişmekle ilgilenmelidir. Küçük sürtük nasıl da boşalıyor! Anüsü
Bir an durup kuşkuyla kulak kabarttım; rahatımı kaçıran şeyin ne olduğu nu anladıktan sonra arkamı dönüp yeniden daldım ve yine düş görmeye başladım, hem de, olamaz belki ama, birincisinden de kötü bir düş: Bu kez, meşe ağacından yapılmış o dolap gibi şeyin içinde yattığımı anımsıyor, rüzgârın ve savrulan karların uğultusunu olduğu gibi
Resim