Şehadet serisinin bir güzel kitabı daha. Bosna Fatihi, Bilge Kral, İslam filozofu diye bileceğimiz önemli dava adamlarındam biri Aliya İzzetbegoviç... Bir dava da yola çıkınca yol arkadaşların ve ailen de büyük önem taşıyor. Aliya'nın mücadelesinde Ömer Behmen, Esad Karacozoviç, Emin Grand, Murtez Dervişeviç, Husref Başagiç gibi isimler yer almış. Aliya'nın vazgeçilmez davasını, mücadelesini, direnişini anlatan, Aliya'yı Aliya yapan, Bilge Kral yapan insanlara, gençlere örnek hayatı kaleme alınmış. Aliya'yı Aliya yapan önemli temel taş, hayatının her noktasında İslam'ın yer alaması olmuştur. Müslümanın olduğu yerde hep imtihanın zorlu mücadelenin olduğuna şahit oluyoruz. Bu öncü şahsiyetlerden alacağımız öğreneceğimiz en büyük ders ise davadan vazgeçilmemesi, direniş...Kula değil ALLAH'a teslimiyettir.
Peygamber efendimizin bile Özlem duyduğu Şehadet, şehitçe Bir yaşamın ardından gelen bir rızıktır.
Şehit ve yaşamın temelinde ise 3 damla vardır bunlar gözyaşı, ter ve kandır. Bugün, geceleri Allah için Ümmet için davası için ağlamayan; elinden geleni yapmayan, koşturmayıp bu dava yolunda ter dökmeyen; yarın akıtması terden ve göz yaşından daha çok zor olan kanını Allah için feda edemez.
- Söz ve kalem dergisi
Ne erken tükendi aşka inancım
Oysa ne çok inanmıştım sevgiye aşka
Yazar Nigar Kaya Hanım'ın bana hediye etmiş olduğu kitabı 'Vuslat-ı Şehadet' severek bitirdim. Bana yazmış olduğu cümlesine layık olmaya her zaman çalışacağım. Kitabı eşim ile birlikte okuduğumuz için onun da bitirmesini beklediğimden bugün inceleme yazabilmek nasip
“Azize Şuşanik’in şehadet yolundaki çilesi, Ocak ayında, ayın sekizinde ve Çarşamba günü başlamıştı. İkinci kez çile çekmeye başladığı zaman ise, Paskalya bayramından sonraki Çarşamba günüydü. Bir sonraki çilesi, 19 Mayıs’ta başladı ve ölümü de 17
Ekim’de, sevgili şehit azizler (Suriye’de 3. yy’da yaşamış Ortodoks kilisesince şehit sayılan iki kardeş) “Kosmas ve Damian’ı Anma Günü” gerçekleşti.
Perşembe gününü ‘Aziz Şuşanik’i Anma,’ sonsuza kadar yüceltilmesi gereken Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u Yüceltme Günü ilan ettik.”
Ey dünya;
Dönsen de bana dönmesen de fark etmez
Artık kalbim sana bağlı değil çünkü
Bitti sana deliler gibi aşık olduğum zamanlar
Anladım ki sen hakikat değil, bitecek bir hayalsin
Kesinlikle sonu gelecek bir hayal ...
Düşmedi mi Adem göklerden
Ebedî olan cennet yurdundan,
Eli yasak bir elma kopardı diye.
Bense, ey fani dünya
Koparmayacağım
Müseylime ile aynı kabileden olan Talha en-Nemrî isimli bir şahıs bir gün Müseylime'nin yanına gitti ve: "Sen kimsin?" diye sordu. Müseylime kendini tanıtınca şahıs: "Seni peygamber olarak kim gönderdi?" dedi.
Müseylime: "Rahmân!" diye cevap verdi. en-Nemrî: "Peki, sana Rahman aydınlıkta mı /gündüz mü geliyor, karanlıkta mı / gece mi?" diye sordu.
Müseylime: "Karanlıkta." dedi.
Talha, Müseylime'nin yüzüne baktı ve dedi ki:
"Ben şehadet ederim ki sen bir yalancısın, Muhammed ise haktır. Fakat bize Benî Rabîa'nın yalancısı, Benî Mudar'ın sadığından/ doğrusundan daha sevimlidir." İşte söz bu...
Tüm asabiyet hastalığının tutuşanların en bariz özelliği budur. Mesele kimin hak olduğu değildir onlar için, kimin doğru olduğu hiç değildir, kimin güzel iş yaptığı da değildir, onlar için aslolan nedir?
Bizden mi, değil mi? Bizden olsun, çamurdan olsun mantığıdır.