İncelmiş yüzüne baktım, "Evet, yüz hatları incelmiş, bakışları da babamınkiler gibi," diye düşündüm ya da üzülerek tamamen kabullendim: "o dipsiz bakış"; fazla zamanının kalmadığını kendisinin biliyor olabileceği geçti aklımdan; insan bunu bildiğinde asla birine anlatmadığı takdirde açığa çıkmaları mümkün olamayacak olaylar ve eylemlerle ilgili kesin bir karar vermek zorundadır. ("Mesele sırf insanın kendisinin yaşlanıp yok olması değil," demişti zavallı, hükümlü Dearlove Edinburg'da, "benden bahsedebilecek olanlar da yavaş yavaş yok olacaklar, hepsi lanetlenmişçesine"; kim düşünmez ki bunu.) İster istemez kritik bir andır; o anda asla bilinmemesi -hesaba katılmaması, öğrenilmemesi, silinmesi, var olmaması- istenen şeyle belki günün birinde doğrulanması ve geri kazanılması istenen şey arasında kaçınılmaz bir ayrım yapmak gerekir ki, olmuş olan şey birilerine, "Ben var oldum," diye fısıldayabilsin, biz geri kalanlar da, "Hayır, böyle bir şey yok, hiçbir zaman olmadı, yeryüzünden geçmedi, dünyaya ayak basmadı, hiç var olmadı ve meydana gelmedi," diyemeyelim. (Ya da bunu bile, çünkü inkâr etmek için şahit olmuş olmak gerekir.) İnsan mutlak bir sessizliğe bürünürse başkalarının merakını, dolayısıyla uzak bir gelecekteki soruşturmayı da engellemiş olur.