_ Evliliğin devamı için en büyük fedakarlığın kadına düştüğünü düşünüyor musunuz? Siz evliliğiniz için bir fedakarlıkta bulunuyor musunuz? _ Fedakarlık aslında bir şeyi feda etmek, karşılığında bir kâr elde etmek anlamına gelir benim için. Feda, aslında bir veda bence. Kendinden veda ediyorsun. Bir şeye veda etmenin alkışı seni üzüyorsa bir gün o vedanın acısı da seni üzecektir. Çünkü sen o alkışa hizmet edip kendinden veda ediyorsun. Bir gün yalnız kaldığında ben niye bunları yapmadım dersin. Evliliği fedakarlık olarak değil de karşılıklı bir balans olarak algılamak lazım. Kadına evlilikte fedakarlık kavramının yüklenme sebebi fedakarlıkla şefkatin karıştırılmasından kaynaklanıyor. Biz şefkatliyiz, fedakarlık insalığa aittir. Doğamızda annelik olduğundan dolayı fedakarlık kadına yüklenmiş büyük bir ayıp ve kamburdur. Kimse fedakarlık yapıp kendinden veda etmesin. Herkes görevlerini ve hayatı paylaşsın.
Veda etmek için önce bir araya gelmek gerekir. Bu acımasız hayat sana veda edebilme şansını bile çok gördü bana.
Sayfa 88
Reklam
İncelmiş yüzüne baktım, "Evet, yüz hatları incelmiş, bakışları da babamınkiler gibi," diye düşündüm ya da üzülerek tamamen kabullendim: "o dipsiz bakış"; fazla zamanının kalmadığını kendisinin biliyor olabileceği geçti aklımdan; insan bunu bildiğinde asla birine anlatmadığı takdirde açığa çıkmaları mümkün olamayacak olaylar ve eylemlerle ilgili kesin bir karar vermek zorundadır. ("Mesele sırf insanın kendisinin yaşlanıp yok olması değil," demişti zavallı, hükümlü Dearlove Edinburg'da, "benden bahsedebilecek olanlar da yavaş yavaş yok olacaklar, hepsi lanetlenmişçesine"; kim düşünmez ki bunu.) İster istemez kritik bir andır; o anda asla bilinmemesi -hesaba katılmaması, öğrenilmemesi, silinmesi, var olmaması- istenen şeyle belki günün birinde doğrulanması ve geri kazanılması istenen şey arasında kaçınılmaz bir ayrım yapmak gerekir ki, olmuş olan şey birilerine, "Ben var oldum," diye fısıldayabilsin, biz geri kalanlar da, "Hayır, böyle bir şey yok, hiçbir zaman olmadı, yeryüzünden geçmedi, dünyaya ayak basmadı, hiç var olmadı ve meydana gelmedi," diyemeyelim. (Ya da bunu bile, çünkü inkâr etmek için şahit olmuş olmak gerekir.) İnsan mutlak bir sessizliğe bürünürse başkalarının merakını, dolayısıyla uzak bir gelecekteki soruşturmayı da engellemiş olur.
Sayfa 420 - VII VedaKitabı okudu
John Nicholas at yetiştiriyordu. Her cinsten birçok atı vardı ama onun gözdesi, birlikte büyüdüğü nazik ve yaşlı kısrak Bess'ti. Artık John onu süremediğinden Bess'in tek yaptığı etrafta dolaşmaktı. Bess günlerini bir çayırda huzur içinde otlayarak geçiriyordu. O yaz John Nicholas sırf eğlencesine bir falcıya gitti. Falcı ona kart falı
Sayfa 25 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Sahile indim. İsmail abi yine uzaklara dalmış sessizce bekliyordu. Seslenmek istedim ama yapamadım. Ona veda etmek en zoruydu. Umudun ete kemiğe bürünmüş haliydi İsmail abi. İnsan umutlarına nasıl veda edebilir ki? İçimden “İsmail abiiiii” diye seslendim. Dönüp baktı, sanki beni duymuş gibiydi. Gözlerine iyiden iyiye hüzün çökmüştü. Gideceğimi bildiği için hiçbir şey sormadı. Yalnız bir ara “ben de geleyim” der gibi baktı. Olmaz da diyemedim, gel de diyemedim. Uzun uzun bakıştık. Derken denizden gelen bir ses böldü bu bakışmamızı. Heyecanla dönüp baktı denize. Beklediği gemi değildi. Yine de el salladı arkasından, bu değilse belki bir sonrakine umuduyla baktı denize. O denize bakarken dönüp arkamı gittim. Arkamdan baktığının farkındaydım. Hatta kesin el sallıyordur şimdi arkamdan. Ama dönüp bakmadım. Bakamazdım. Benimle gelmek isterse gelme diyemezdim. Oysa onun burda kalması gerek çünkü bir beklediği var. Benimse dönüp arkama bakmadan gitmem gerek çünkü bir bekleyenim var. Gözümdeki yaşı silmek için bile durmadım. Hızlı adımlarla uzaklaştım sahilden. İçimden tek bir şey söylüyordum sadece. “O gemi bir gün gelecek İsmail abi, bir gün o gemi gelecek!”
Kitap boyunca Andrey’in inişli-çıkışlı karakter gelişimi diyip susuyorum:
…büyük adam olmanın hiçliğini, kimsenin anlamını kavrayamadığı hayatın hiçliğini, yaşayan insanlardan hiç birinin sırrını çözemediği ölümün bile daha da büyük bir hiç olduğunu düşünüyordu. …iyice değişmişti; dolgun, koyu yeşil bir çadır gibi etrafa yayılmış, akşam güneşinin ışıkları içinde hafif hafif sallanarak tatlı bir rehavet içinde
İletişimKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.