"İç dinamiğini de belirlemiş olan hayatının o güne kadar ki çatısı çöktüğü için çok erken evlenmenin sana neler kaybettirdigini şimdi keşfeder olmuştun: Aile içindeki rolünün dışında kendine ait bir hayat. Kitap sormaya başladın, meraklı bir öğrenci gibi çevirdin sayfalarını, beceriksizce, acemice ama gözlerin parlayarak. Bir keresinde kitabevinde bir rafın önünde dururken gördüm seni, sen beni fark etmemiştin, elinde kitap açıktı. İşte o an sevdim seni anne, içimden yanına gitmek geldi. Ama bu tam bir hata olurdu: Seni yine eski hayatına gönderirdi."
“ Kelimenin tam, ciddi anlamıyla bir veda şu anlama gelir: İki kişinin, birbirinden ayrılmadan önce, birbirlerini nasıl görüp tanıdıkları konusunda anlaşmalarıdır.”
Çünkü kelimenin tam ve eksiksiz anlamıyla bir veda bu anlama gelir: İki insan, birbirinden kopmadan önce, birbirlerini nasıl görmüş nasıl tanımış oldukları hususunda anlaşırlar. Aralarında neyin hedefine ulaştığı, neyin yarım kaldığı hususunda. Bunun için korkusuz olmak gerekir. Uyumsuzlukların verdiği acıya katlanabilmelidir insan. Olanaksız olanı da kabul edebilmelidir. Vedalaşmak insanın kendi kendisiyle de yaptığı bir şeydir: Başkalarının bakışları altında kendine arka çıkmasıdır.
Ah Zeze, canım Zeze...
Romanı okurken içimi çeke çeke sürekli tekrarladığım cümlelerdi bunlar... 5 yaşındaki bir çocuğun tramvalarına tanıklıķ etmenin ağırlığındandı iç çekişlerim...
Zezecik 5 yaşında, ucu bucağı olmayan hayal dünyasında, Edmund dayısının deyimiyle "akıl küpü" bir ufaklık...
Zeze, büyük kardeşlerin küçüķleri