"İslâm nazarında hâdiseler dînî ve lâdînî olarak ikiye ayrılmaz. Sadece bazı hâdiselerin dîni vasıfları ön plana çıkar, bazı meselelerin de dünyevî vasıfları.
10 Temmuz 1515'te ordusu ile Çamlıca Tepesi arkasındaki Bulgurlu'ya ulaşınca konaklama emri verdi. Halbuki herkes, evine, çoluk çocuğuna kavuşmak için acele ediyordu. Sinan Paşa sordu:-Sultanim! En son Maltepe'de konaklamışken, acaba neden bir kere de burada tevakkut edip (duraklayıp) şehre girmiyoruz!"
Ulemânın atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir şereftir!.. dedi ve sonra arkasından gelenlerden birine işaret edip çamurlu kaftanını çıkararak O'na teslim etti ve: "-Bunu iyi muhafaza edin! Vasiyetimdir: Öldüğüm zaman tabutumun üstüne koysunlar!.." dedi.
Sultan Selim Han, bu suale cevap verip vermemek arasında tereddüdde idi. Paşa'yı uzun uzun süzdükten sonra:"-Paşa! Siz sır tutarsınız. O'nun için size söyleyebilirim. Şehre girmesine elbet gireceğiz, ama karanlık bastırdıktan sonra!.."dedi.
"-Sultanım!" dedi. “İslâm nazarında hâdiseler dînî ve lâdînî olarak ikiye ayrılmaz. Sadece bazı hâdiselerin dînî vasıfları ön plâna çıkar, bazı meselelerin de dünyevî vasfı.
Yoksa dînin karışmadığı hiçbir beşerî fiil olamaz. Çünkü her fiil, hasenât veya seyyiâta sebep olması îtibariyle dînin ilgi alanındadır." dedi.