"İnsanlar bir sanat eserinin niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: yakınlık duygusu!'
Kendisini işinden aylarca uzakta tutacak olan dünyayı dolaşma düşüncesi;onu alabildiğine temelsiz, planlarına çok ama çok aykırı geliyordu, böyle bir şey cidden söz konusu bile olamazdı. Bununla beraber böyle ani bir ayartılışın hangi nedenden ileri geldiğini de çok iyi biliyordu. Kaçmak arzusuydu bu...
Reklam
Ama sanıyor musun ki, azizim, yolu tinsel olana duyusaldan geçen kimse, bilgeliği ve erkeklik onurunu elde edebilecektir? Yoksa senin kanınca (kararı sana bırakıyorum) bu yol tehlikeli-cazip bir yol mudur; insanı yanlışa götüren bir sapma, bir günah yolu mudur? Çünkü şunu bilmelisin ki, biz şairler, Eros yanımıza katılmadığı, önümüze düşmediği
Aschenbach ezalı bakışlarla aynadaki hayalini seyrediyordu.     Ağzını kırıştırarak, “Ağarmış!” diyordu.     “Biraz!” cevabını veriyordu berber. “Aslına bakarsanız küçük bir ihmal, başkalarına karşı önemli şahsiyetlerde doğal olduğu halde yine de övgü alamayacak bir kayıtsızlık yüzünden. Bu gibi şahsiyetlerin doğallık ve yapaylık meselelerinde önyargılar taşıması yakışık almaz üstelik. Bazı kimselerin kozmetik sanatına karşı gösterdiği bağnazlık, dişlerini de kapsasa, bunu doğru gören olur muydu? Nihayet biz ruhumuzun, yüreğimizin hissettiği yaştayız; bazı durumlarda, ağarmış saçlar, bu hor görülen kozmetik düzeltmeden daha büyük bir yalan oluşturur. Size gelince; saçlarınızın asıl rengi hakkınızdır. İzin verirseniz, size saçlarınızın rengini iade edeyim.”     “Peki ama nasıl?” diye sordu Aschenbach.     Bunun üzerine konuşkan adam, müşterisinin saçlarını biri duru, biri koyu, iki türlü suyla yıkadı; işte saçları gençliğindeki gibi simsiyah olmuştu. Sonra saçları maşayla ve yumuşak dalgalar halinde büktü, geriye çekilip elinin emeği başı seyretti.
“İş işten geçti!” diye düşündü o anda. “İş işten geçti!” Ama sahiden öyle miydi? Kaçırdığı bu fırsat kendisini iyiliğe, ferahlığa, gönül hafifliğine götürebilirdi pekâlâ.
 Zihni doğum sancılarıyla kıvranıyor, zekâsı kaynamaya başlıyor, belleği gençken öğrendiği, ama şimdiye kadar hiçbir zaman kendi ateşiyle tutuşturmadığı o çok eski fikirleri dışarıya atıyordu.
Reklam
Ama öyle görünüyor ki, soylu ve mert bir ruh, her şeyden önce ve her şeyden çok, bilginin keskin ve buruk çekiciliğine karşı körleşir ve olgunlaşmış adamın iradeyi, eylemi, duyguyu, hatta ve hatta tutkuyu az da olsa felce uğratmaya, pısırıklaştırmaya, değersizleştirmeye hizmet ettiği takdirde, bilgiyi inkâr etme ve yadsıma, başı havalarda görmezden gelme kararının yanında, gencin o melankolik ve çok dürüst kalan derinliği hiç kuşkusuz sığlık anlamına gelir. O meşhur “Bir Sefil” hikâyesi, devrin çürük psikolojizmine karşı bir tiksinti boşalması olmaktan başka nasıl yorumlanabilirdi ki? Beceriksizliğine, ahlaksızlığına, kaprislerine uyarak karısını bir yeniyetmenin kolları arasına atarak hayatına eğreti bir gösteriş veren ve ruh derinliğinden dolayı kendini alçaklıklar işlemeye yetkili sayan o lapacı ve sarsak sefil bozması, bu psikolojizmin sembolüydü. Burada ayıbı kınayan sözün ağırlığı, bütün ahlak duraksamalarından, düşüş karşısında her türlü acımadan yüz çevirmeyi, her anlamanın bir bağışlama olduğunu söyleyen acıma ilkesindeki o gevşeklikten ayrılmayı ilan ediyor ve burada hazırlanan, hatta tamamlanan şey, yazarın az sonra bir diyaloğunda açıktan açığa ifade ettiği ve anlamlı anlamlı üzerinde durduğu “hüküm serbestliğinin yeniden doğuş mucizesi” oluyordu. Tuhaf bağlantılar!
İnsanlar bir sanat eserini niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: yakınlık duygusu!
"İnsanlar bir sanat eserini niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: yakınlık duygusu!"
Sayfa 23 - Can YayınlarıKitabı okudu
Önemli bir fikir veriminin derhal geniş ve derin bir etki yaratabilmesi için, eser sahibinin kişisel hayatıyla çağdaş kuşağın genel kaderi arasında gizli bir yakınlık, hatta bir uyum bulunmalıdır. İnsanlar bir sanat eserini niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: yakınlık duygusu!
Sayfa 23 - Can Yayınları
Reklam
İnsanlar bir sanat eserini niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: Yakınlık duygusu! Aschenbach bir keresinde, pek de göze çarpmayan bir yerde, ortaya çıkmış hemen hemen her yüce eserin “bir şeye rağmen” ortaya çıktığını, tasaya, azaba, sefalete, terk edilmişliğe, bedensel zayıflığa, iptila ve tutkulara ve binlerce engele rağmen vücuda geldiğini açıkça yazmıştı.
Önemli bir fikir veriminin derhal geniş ve derin bir etki yaratabilmesi için, eser sahibinin kişisel hayatıyla çağdaş kuşağın genel kaderi arasında gizli bir yakınlık, hatta bir uyum bulunmalıdır. İnsanlar bir sanat eserini niçin şöhrete eriştirdiklerini bilmezler. Sanat anlayışından yoksun, eserde bunca ilgiyi haklı gösterecek yüzlerce üstünlük bulduklarını düşünürler ama alkışın asıl nedeni, tartıya gelmeyen bir şeydir: yakınlık duygusu!
Sayfa 23 - can yayınlarıKitabı okudu
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.