ventrose7

ventrose7
@ventrose7
"Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegâne tesellidir." Fotoğraf arşivim :) instagram.com/ventrose7
23 September 1996
19 reader point
Joined on January 2024
Kişi geride bıraktığı hayatına bakıp da kaçırdığı mutluluğu, bitmek bilmeyen talihsizliği -yani "hayat labirentinde kaybolduğunu"- görünce kendini suçlamakta aşırıya kaçabilir. Oysa hayatımız hiç de bizim kendi eserimiz değildir, nitekim iki faktörün, birtakım olaylar dizisi ile kararlar dizimizin ürünüdür²; öyle ki her iki dizide de ufkumuz çok sınırlıdır ve kararlarımızı uzaktan tahmin edebilmemiz mümkün değildir, olaylarıysa öngörme olasılığımız daha da azdır, bilakis her iki dizide de yalnızca mevcut kararları ve olayları biliriz. 1. Johann Wolfgang von Goethe, Faust, I, Özveri, 14. (Ç.N.) 2. İkinci faktörün bilincimizin, ilk faktörün bilinçaltımızın eseri olduğu yönündeki çok daha yüksek bir öğretiye, yani είμαρμένη [kadere] atıfta bulunan gözlemi burada yeri gelmişken belirtelim. Bunun rüyada böyle olduğunu herkes bilir; hayatta da farklı olmadığını yalnızca çok az insan kavrayabilir. Rüya, hayatın monogramıdır.
Reklam
Ayrıca sağlık ve ona eşlik eden neşe her şeyin yerini alabilir fakat hiçbir şey onların yerini alamaz. Nihayetinde onlar olmadan dışarıdan gelen herhangi bir mutluluğun tadını çıkarmak mümkün değildir, bu yüzden mutluluk hasta insan için mevcut değildir. Sağlık olduğunda her şey bir zevk kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur. Şu halde insanların birbirlerine başka şeyler yerine her daim sağlık durumlarını sormaları ve esenlik dilemeleri, sebepsiz değildir. Zira mutluluğun onda dokuzu budur. Sonuç olarak aptallıkların en büyüğü, sağlığını feda etmektir, her ne için olursa olsun: İş için, eğitim için, şöhret için, terfi için, şehvet ve anlık zevkler için. Tersine: Ne var ne yoksa, her zaman sağlığın ardından gelmelidir.
O aptal, hayatın zevklerinin peşinden koşar ve kendini kandırılmış hisseder. Zira kaçınmak istediği kötülükler son derece gerçektir: Nitekim bunlardan uzaklaşır ve gereksiz bazı zevklerden vazgeçer; böylece hiçbiri kaybolmamış olur zira bütün zevkler kuruntudur. Ne de olsa elden kaçırılmış zevkler için yas tutmak, önemsiz ve gülünç bir şey olurdu.²

Reader Follow Recommendations

See All
Eudemonolojinin ilk önermesi, bu ifadenin bir örtmece olduğu ve "mutlu yaşama"nın yalnızca olabildiğince az mutsuz ya da kısaca, katlanılabilir bir hayat anlamına gelebileceğidir.
Refahımız ve sıkıntılarımızla ilgili şeyleri salt kavramlarla ve in abstracto¹ hareket eden yargı gücüyle, sade ve soğukkanlı düşünüşle ele almamız gerekir. Hayal gücü bunlara yaklaşmamalıdır. Zira yargıda bulunamaz. Bize bir imge gösterir. Ve bu da ruh halini daha da işe yaramaz ve çoğunlukla da rahatsızlık verecek şekilde harekete geçirir. - Demek ki: Hayal gücü dizginlenecek! 1. (Lat.) Soyut olarak. (Ç.N.)
Reklam
Bu nedenle sağlığı her şeyin üzerinde tutmalıyız ve doruk noktası neşe olan tam sağlığın o yüksek derecesini korumak için çaba göstermeliyiz. Bu noktaya ulaşmak tüm aşırılıklardan kaçınmayı gerektirir, bütün şiddetli ve sevimsiz heyecanlardan da, büyük ve süregelen zihinsel çabalardan da kaçınmalıdır; nihayet her gün en az iki saat açık havada hızlı hızlı hareket etmelidir.
ventrose7 tekrar paylaştı.
"Nurten" dedim " sana bir şey daha söyleyeceğim." "Yeter bildiklerimiz be Ethem" dedi. "Çok bilmek de iyi değil. Söyleme bilmeyeyim ..."
Sayfa 200Kitabı okudu
"Optimus ille animi vindex, laedentia pectus Vincula qui rupit, dedoluitque semel." (Lat.) "Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır." Ovidius, Remedia Amoris (Aşkın Çaresi), 293-294. (Ç.N.)
Zira bizim için içsel ve dışsal koşullara ilişkin olarak değişmez zorunluluğun tam kesinliğinden daha etkili bir teselli yoktur. Başımıza gelen hiçbir kötülük, bizi bunun önlenebileceği koşulları düşünmekten daha fazla üzmez; bu nedenle sükûnetimiz açısından hiçbir şey, tüm tesadüflerin kendilerini hüküm süren kaderin araçları olarak gösterdiği ve böylece bizim de meydana gelen kötülüğe iç ve dış koşulların çatışmasıyla çekildiğimizi kabul ettiğimiz olaylara gereklilik yönünden bakmaktan daha etkili değildir: yani kadercilik. Aslında biz sırf ya başkaları üzerinde etkili olacağını ya da eşi benzeri görülmemiş bir çabayla kendimizi kışkırtmayı umduğumuz sürece sızlanırız ve öfke duyarız. Fakat çocuklar ve yetişkinler başka türlü olmayacağını açıkça gördüklerinde yetinmeyi çok iyi bilirler.
Arkadia'da doğduk hepimiz”¹; başka bir deyişle dünyaya mutluluk ve zevk beklentisiyle dolu olarak adım atarız ve kader bizi hoyrat bir şekilde yakalayıp hiçbir şeyin bizim olmadığını, her şeyin ona ait olduğunu gösterene kadar bunu gerçekleştirmeye yönelik o aptalca umudu koruruz; nitekim kader yalnızca sahip olduğumuz ve edindiğimiz bütün her şey üzerinde değil, aynı zamanda kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız, hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışmasız bir hakka sahiptir. Sonra deneyim gelir ve mutlulukla zevkin bize uzaklarda bir illüzyon gösteren salt kuruntu, ıstırabın ve acınınsa gerçek olduğunu, illüzyona ve beklentiye ihtiyaç duymadan kendini duyurduğunu öğretir.
Reklam
Pollyannacılıktan çok sıkıldım ama neyse yine de okuyacağım..
"Hayatın sıradan yollarında taptaze dimağ uzun zamandır beklenen bir bayramı nasıl da büyük bir haz duyarak iple çeker! Hayal gücü pespembe mutluluk tabloları çizmekle uğraşmaktadır. Moda tutkunu kendini neşeli kalabalıkların içinde, 'gözdeler gözdesi' olarak görür hayalinde. Kar gibi ak giysilere bürünmüş incecik bedeni neşeli bir dansın kıvrım kıvrım yollarında dönüp durmaktadır. En ışıltılı gözler, en hafif adımlar onunkilerdir o şen grubun içinde. İşte böyle nefis düşler içinde çabucak geçer gider zaman, nihayet onun ihtişamlı düşlerle donattığı cennet diyarına adım atacağı mutlu saat gelip çatar. Büyülenmiş gözlerine her şey nasıl da periler âlemi gibi görünmektedir. Her yeni manzara bir öncekinden daha çekicidir. Ama bir süre sonra bir de bakar ki bu güzel manzaranın ardındaki her şey boştur. Bir zamanlar ruhuna neşe saçan övgüler artık kulaklarını tırmalamaktadır. Balo salonunun büyüsü uçup gitmiştir. Onun da sağlığı bozulmuş, yüreği dağlanmış, hevesi sönmüştür. Dünyevi zevklerin ruhun özlemlerini doyuramayacağına inanmıştır!"
Sayfa 162Kitabı okudu
Okulun arkasından tekrar tekrar geçiyor ve oradaki nefret uyandıran manzara karşısında gözleri dağlanıyordu. Ama elinde değildi. Üstelik Becky Thatcher'ın bir kez olsun onun yaşayanların dünyasında bir yerde olup olmadığına bakmaması -en azından Tom bakmadığını sanıyordu- onu iyice deli ediyordu. Ama Becky onu gayet iyi görüyordu. Kavgayı kazandığının farkındaydı ve az önce kendisinin çile çektiği gibi ona çile çektirdiği için mutluydu.
Sayfa 146Kitabı okudu
116 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.