Yaşamı anlamlandırmada ne gibi hatalara düşülebileceğini anne ve babaların, öğretmenlerin ve psikologların bilerek, kendilerinin aynı hataları yapmamaları durumunda şuna inanabiliriz ki toplumsallık duygusundan yoksun çocuklar, kendilerindeki yetenekleri ve yaşamın içerdiği olanakları daha açık seçik hissedecektir. O zaman yaşamın önlerine çıkaracağı ödevler karşısında uğraşıp didinmeyi elden bırakmayacak, kendilerine kolay bir çıkış yolu aramayarak ödevlere yan çizmeyecek ya da yükü başkalarının üstüne yıkmaya kalkmayacaklardır; kendilerine daha yumuşak davranılıp özel bir yakınlık gösterilmesini beklemeyecek, kendilerini aşağılanmış hissetmeyecek, kafalarından intikam düşüncesini geçirmeyecek ya da "Yaşamanın yararı ne? Ne veriyor bana yaşamak?" diye sormayıp şöyle söyleyecektir: "Biz, kendi yaşamımıza gereken biçimi vermek zorundayız. Bu oldum olası boynumuzun borcudur ve bunun altından kalkabilecek gücümüz vardır. Biz eylemlerimizin efendisiyiz. Yeni bir şey mi yaratılacak ya da eski bir şeyin yerine yeni bir şey mi koyulacaktır, bu yalnızca bizim işimizdir." Yaşam bu şekilde birbirinden bağımsız bireylerin ortak çalışması olarak görüldü mü, insanlığın ilerlemesinde sınır yoktur.
"Kapa şu çeneni," dedim ve dudaklarımı onunkilere yapış- tırdım. Elbisem yine kalçalarımın etrafında toplandı, böylece çıplak kasığım doğruca onunkine dayandı. Sertleşen penisiyle aramız- daki tek engel pantolonunun kumaşıydı. Ağzımı onunkinden ayırmadan elimi vücudundan aşağı kaydırdım, pantolonunun kemerine ulaştım ve aceleyle aletini
Sayfa 142
Reklam
Yurdumuzu vermek, insanını vermek, göstermek, kültürünü, gerçek kültürünü dünyaya tanıtmak insan olarak hakkımız, ödevimiz. Bu toprakların özelliği var. Seslenmesi, sesini duyurması, özelliğini, ne kadar acı olur­sa olsun özelliğini göstermesi, çevresiz gökten düşme sa­nat olmaz, sanat toprak, insan ilişkilerinin özelliğinden doğar, böylesi milli de olur, beşeri de olur, toprağın hakkı, ödevidir. Kendini tanıması, sayması, iyi kötü yönüyle ken­dine varması bir yurttaşın hakkı, ödevidir.
“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?” .. Uzun İhsan Efendi düşünde dayısının kendisine bir şeyler söylediğini işitti. Ona cevap vermek, kör olduğu için düşten başka bir şey göremediğini anlatmak istedi. Ama bir güç, konuşmasına engel oluyor, dili ağzında dönmüyordu. Fakat zihninden geçenler belliydi. Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar
Son derece zeki, her şeyi seviyeli bir bakış açısından gören, kimse hakkında kötü bir söz söylemeyen bir kadın, son derece önemli mektuplarınızı kendisine rahatlıkla teslim edebileceğinizi kendi söylediği halde cebinde unutur, çok önemli bir randevuyu kaçırmanıza sebep olur ve bir özür bile dilemeden gülümser; çünkü saatten hiçbir zaman haberi
Sayfa 284Kitabı okudu
“Kadınlar, sevdikleri erkeğin ne istediğini değil, kendilerinin ne istediğini sorduklarında, karşı tarafa taviz üstüne taviz vermek yerine kendileri gibi davranmayı, daha dik durmayı öğrendiklerinde bu kader değişecek.“
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Hüküm O'nundur.
insanın birbirine bağlanmasının iradeyle uzaktan yakından ilgisi olmadığını kader kısmet kelimelerini kullanmadan nasıl anlatacaktı ki? Masadaki kibrit kutusu dik- katini çekiverdi Dr. Mavi'nin. Her gün balkona çıkıp püfür püfür sigara tüttüren sekreteri unutmuş olmalıydı. Masasında duran metal bir kalemle kibrit kutusunu Kırmızı'ya
Sayfa 225Kitabı okudu
Mustafa Hoca, hayal kırıklığına uğramamak için insanlara doğru düşünmenin öğretilmesini istiyor. Ve önüne çıkan herkese bunu anlatmak için çırpınıyor: Side'deki köylüye iyi yoğurt nasıl yapılır, onu tarif ediyor; ona sabit ısının bu problemde önemli bir etken olduğunu söylüyor. Okullarda matematik, fizik, kimya uygulamalarının yanı sıra
Sayfa 158Kitabı okudu
Hiçbir şey yapmamazlık bunu nasıl yenmeli? Basitçe kendinize sorun yapılmamış bir işi düşündüğümde aklıma hemen hangi düşünceler geliyor sonra bu düşünceleri bir kağıda yazın yazdıklarınız bir takım uyumsuz tavırları kavram hatalarını ve hatalı varsayımları yansıtır hissizlik endişe ya da bunalma duygusu gibi motivasyonunuzu engelleyen duyguların
“Akmanlık üstüne vaaz vermek, açıktan herkesi doğaya aykırı olmaya kışkırtmaktır. Nasıl olursa olsun, cinsel yaşamı küçümseme, onu ayıp kavramıyla lekeleme, yaşamın kendine karşı işlenmiş bir suçtur, yaşamın Kutsal Tinine karşı günahın ta kendisidir.”
Reklam
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
"Cinsel perhiz üstüne vaaz vermek, açıktan herkesi doğaya aykırı olmaya kışkırtmaktır. Nasıl olursa olsun, cinsel yaşamı küçümseme, onu ayıp kavramıyla lekeleme, yaşamın kendine karşı işlenmiş bir suçtur, yaşamın Kutsal Tin'ine karşı günahın ta kendisidir."
Bir dalga seni öldürebilir. Yada üstünde süzülürsün. Bazen korkup kaçmak daha tehlikelidir. Hayatı korkarak yaşayamazsın, Tom. Sörfünün üstüne çıkıp ayakta durmaya hazırlıklı olmalısın. Burnunun dibinde bir dalga varken korkuyu boş vermek zorundasın. O anın içinde olmak zorundasın. Gözünü kapayıp yapmak zorundasın. Korkuya kapılacak olursan kendini sörften düşmüş, başını kayalara çarparken bulursun. Ben asla korku içinde yaşamayacağım.
Sayfa 291Kitabı okudu
"Niyetim sana umut vermek değildi. Beni reddedemez- din, Winter. Sen hiç kimsesin. Kimsenin dönüp ikinci kez bakmadan üstüne bastğı bir haşeratsın. Gelecekte kimse- nin hatırlamayacağı isimsiz, unutulabilir bir yüz. Sana bu teklifi yaptığım için minnettar ol. Teşekkür et ve akışına bırak."