Aşk yalnızca bir bakıştır; gerisi vesairedir... O ilk bakıştan sonra âşık durmadan sevgiliyi seyretme, onu görme arzusu duyar. Çünkü göz ruha açılan büyük bir penceredir. Gönlün sırlarını keşfe çalışır ve en gizli düşünceleri bile açığa vurur. Aşıkın gözü sevgiliden başkası üzerinde eğleşip durmak istemez. Mıknatıs, çekim gücünü göz ile sevgili arasındaki ilişkiden almıştır. Dilbilgisinde sıfatın isme uyduğu gibi, göz de sevgiliye uyar, onda eriyip sonsuzluğa karışır.
İlim ve Sanat, IV, 23 (1989)
Çağdaş toplumlar, yirminci yüzyılda gerçek bir cahiliyet devri yaşıyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen çağın insanı mutsuz ve muzdarip, savaşlar, sömürüler, yalanlar, çılgınlıklar, zulümler, edepsizlikler, sefaletler, dengesizlikler, cinayetler, intiharlar, hastalıklar... İnsanlık özlediği huzur ve
Teselli bazen uyuşmak gibi, kendini usul usul zehirlemek gibi oluyor. Şehir, yetinmezliğiyle meşhur artık, küçümsemekle, iç sıkıntısıyla meşhur. Şehir yetinmezliğiyle yetiniyor sonunda. Biz de 'içimizdeki çocuk' tarzında klişelerle. Sanki öyle biri varmış gibi, şehirden kendimize döndükçe o çocuk bizi sevindirecekmiş gibi, ne hakiki, ne sahici olabilen duygularla avutmaya çalışıyoruz kederimizi. Öyle bir çocuk yok, içimiz neyse dışımız da o. Herkesi böyle kandırabileceğimizi sanırız ama önce kendimizi kandıramayız. Belki de artık yapabileceğimiz tek şey, ulaşamadığımız, şu ayrı ayrı bakmayı beceremediğimiz "kutsal'ların halimize acımasını önleyip, üstümüze gülmesini sağlamaktır. Teselli bazen bir tebessümdür, gerisi vesairedir..