"...Peki ne yaptım, psikiyatriste gitmedim de? Zaten amacım bunu anlatmak. Rasim'e gittim
psikiyatriste gideceğime. Aslında bu ifade de yanlış. Psikiyatriste gitmeyecek türde bir insan, psikiyatriste gideceğime Rasim'e gittim diye bir cümle kurmaz. Gitmediğiniz şey sizin dünyanızdan değil diye gitmediyseniz, ona gitmemekten bahsedemezsiniz ki."
Gücün yüceltildiği yerde adalet ve hatta hukuk kuralları ikinci plana atılır. Hukuk, kanunların koruduğu; vicdan ise ahlaki değerlerin koruduğu menfaattir. Yani hukukta kanunlar belirlenir ve zayıf olanın hakları korunmaya çalışılır. Ancak bu, vicdan için geçerli değildir.
Kentin kalabalığından bunalmış , sade bir hayat yaşamak isteyen Werther bir kasabaya yerleşiyor ve oradaki yaşamla ilgili izlenimlerini mektuplar aracılığıyla arkadaşı Wilhelm'e aktarıyor. Werther bir davette Lotte adındaki bir hanımla tanışıp aşık olur fakat bu aşk karşılıksız kalır. Lotte, Werther'i sadece bir dost olarak görür.
Werther'in, Lotte'ye olan aşkı gün geçtikçe artar ve artık dayanılmaz bir noktaya varır ve onu bir çıkmaza sürükler. Bu arada nişanlı olan Lotte kısa bir süre içinde Albert ile evlenecektir. Werther bu süreçte Albert'i yakından tanıma fırsatı buluyor. Albert'i tanıdıkça onun aslında iyi bir insan , iyi bir dost olduğunu anlıyor ve daha fazla vicdan azabı çekiyor. Werther'in arkadaşına yazdığı mektuplardan anlaşılacağı üzere Werther tam bir çıkmaz sokaktadır. Bir yandan aşık olduğu kadın, bir yandan dostu olan Albert. Bu işin içinden çıkamayacağını anlayan Werther kitabın sonunda tabanca ile kendini öldürür.
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,2bin okunma
İşte Peygamberimizin farkı buydu...
İnsanları olduğu gibi kabul etmek, onlara değer vermek ve yanlışlarını yüzlerine vurup da bir kırgınlığa sebep olmamak.
Irmak Zileli 'nin yeri ayrıdır benim için. Okuduğum ilk günden itibaren kendimi yakın bulduğum yazarlardan biridir. Anlatmaya çalıştığı her şeyi öyle güzel bir zeminde veriyor ki, kitap hiç bitmesin istiyorum her defasında.
Bu kez de "sessizce tanıklık etmek, suça ortak olmak mıdır?" sorusu üzerinden çok güzel bir konuya değinmiş. Masumiyet ve vicdan üzerine de düşündürüyor çokça.
Her şey okulun köpeği Tarçın'ın öldüğü bilgisiyle başlıyor. Peki bu nasıl olmuştu derseniz, heyecanlı bir macera yaşamak isteyen beş öğrencinin, gece yarısı gizlice okulun bahçesine girip, arka bahçedeki kuyunun kapağını kaldırıp karanlığa seslenme oyunu Tarçın'ı yaşamdan koparmıştı. Ama bu olayı gördüğünü öne süren bir kişinin attığı mailleri konuşur olmuştu herkes.
Üzeri açık bırakılan kuyular, ne kadar da yaşamdan değil mi? İçine düştüğünde yaşamdan koparılan sayısız can geldi aklıma. Tarçın 'ın ölümüne kimin yol açtığını herkes bulmaya çalışa dursun, o süreçte öne sürülen ihtimaller, insan ve ona dair ne çok düşünceyi çağrıştırıyordu. Kitap okurken benim de çok şey geçti aklımdan. Özellikle günümüz velilerinin eleştirilecek yönlerini hatırladım.
Yine akıp giden bir kitap oldu benim için. Altını çizdiği her şeyi çok sevdim.
Her Şeyi GördümIrmak Zileli · Günışığı Kitaplığı · 20242 okunma