Bütün bu hadiseler olurken ya Polonya kökenli vatan (!) şairi Nazım Hikmet ne yapar? Dünyanın dörtbir yanındaki insanlar adına şiirler döktüren Nazım, Ruslar Macaristan’da 10.000'lerce insanı katlederken, o hassas(!), vatansever(!), insancıl (!)(vesaire, vesaire), yüreğiyle ne haldedir?
Şair, memleketten uzak
hasretlerle delik, deşik.
Bir ülkede onbinlerce vatansever,delik deşik olurken O, hadiselerin başlamasından iki ay geçmesine rağmen Çekoslovakya'da hasretlerle delik deşik olmasından bahseder.
Burada derdimiz Nazım Hikmet'le değil. O bizim için, başında fikirden çok davasının yasak çekiciliğine kapılmış samimi ahmak, sonunda ise gidebileceği kapı kalmamış perişan ve mustariptir. Sığıntı halivle de ondan Macaristan için şiirler döktürmesi beklenemez; mazurdur. Ustası Vladimir Mayakovsky gibi, yapacağı birşey kalmayınca tabancayı kafasına
dayayıp intihar etmesi de beklenemezdi. Bu hareket davaya sadece "fikir” yönünden vecdle bağlanmış, inandığı dünya çökünce devam edemeyecek olan adamlara mahsus bir hareket, Nazım'a göre değil.
Nazım Hikmet'in dönmeme değil de dönememe noktasında olduğunu isteyen Zekeriya Sertel'in onunla ilgili hatıralarından süzebilir. Tabii onun bundan sonra baskıları yapılabilirse.
Anlayacağınız, Sofia bu kütüphanede kendini inşa etmişti. Harcında katkısı olan tüm bu sanatçıları kendi ailesindenmiş gibi görür, onları çok iyi tanıdığını, anlattıklarını kavradığını düşünür, onlarla dertleşir ve fikir alışverişinde bulunurdu. Girdiği büyülü dünyanın içinde kurguladığı hayalî oyunlarda, kendini onlarla birlikte yaşıyormuş gibi
Sizin için sinema bir gösteridir
Benim içinse hemen hemen bir dünya görüşü Sinema devinimin iletimidir
Sinema edebiyahn yol açıcısıdır
Sinema kabul görmüş estetiğin yıkıcısıdır Sinema yürekliliktir Sinema amatör ruhtur Sinema işlevsel olarak düşünceler yaratır Lakin sinema artık hastadır
Gözleri kapitalizmin "altın tozu" ile kör edilmiştir
Kumarbaz yapımcılar sinemayı istedikleri şekilde yönlendirirken sıradan ve acıklı öykülerle yürekleri sızlatarak üst üste para desteleri yığmaktalar.
Artık sona ermeli bu!
Komünizm sinemayı bu vurguncuların ellerinden kurtarmalıdır.
Fütürizmse yerleşik ahlakın ve çarkların hantal işleyişinin durgun suyunu buharlaştırmalıdır.
Yoksa Amerikan ithali zırvalıklara ya da Mosjovkin'in yaşları dinmeyen gözlerine mahkum olacağız
İlki can sıkıcı diğeri daha da beter !!!
Moskova doğumlu Fransız yazar, çevirmen, Louis Aragon'un eşi, Liliya Brik'in kardeşi.
*
1896 yılında Moskova'da doğdu. Yahudi bir ailenin çocuğu olan Elsa Kagan'ın (Rusça:Эльза Каган) annesi müzik öğretmeni, babası ise avukattı. Elsa ve kızkardeşi mükemmel bir eğitim gördü. Almancayı ve İngilizceyi çok iyi konuşuyorlar ve çok