Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.12
Volkan Dikbıyık
Volkan Dikbıyık
@volkanvolkan
Kırklareli
53 okur puanı
Haziran 2019 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Herkese selamlar Bir Natsume Soseki kitabı ile daha karşınızdayım.
Üç Köşeli Dünya Tokyo'nun keşmekeşinden kaçan bir ressamın kendini dağlara vurarak yaptığı yolculuğu ve tanıştığı insanları anlatıyor. Ressam bu yolculuğu ilhamını bulmak ve resim yapmak için kullanmak istese de bunları yapmamaktan da rahatsızlık duymuyor. Yaşamın anlık bir his olmadığının ve bu hazların bir ömür süreceğinin bilincinde olan kahramanımız tanıştığı insanları da sanatsal açıdan inceliyor.
Tam anlamı ile bir arayış hikayesi, kahramanımız şiiri, resmi ve kendini aradığı bir yolculuğa çıkıyor. Hikaye de tek bir resim bile yapmasa bile kahramanımız bunu bile bir mutluluk ve erdem olarak görüyor. Doğa ve insan betimleri, Doğu ve Batı felsefeleri ile ustaca harmanlanmış bir kitap. Herkese tavsiye ederim.
Herkese merhaba
Japon edebiyatından yeni bir kitap ile daha karşınızdayım. Bu seferki kitap polisiye türünde iki kısa öyküden oluşan kısa bir kitap.
İlk öykü “Şeytanın Çırağı” genç bir kadının ölümünden sorumlu tutulan adam, davanın savcısına yazdığı sarsıcı mektupta hem olayın nasıl olduğunu anlatıyor hem de çocukluk arkadaşı olan savcıya günah çıkarıyor. Oldukça çarpıcı ve şok edici itiraflardan olayın nasıl olduğunu birde davalının gözünden okuyucuya naklediyor.
İkinci öykü “Onları Öldürdü mü?” Genç bir avukat herkes tarafından kesin cinayeti işlediği gözüyle bakılan ve kendi itirafı ile suçunu kabul eden adamın masum olma ihtimalinin peşinden gitmesini ve en sonunda bulunan bir günlük ile oldukça çarpıcı itiraflardan sonra okuyucuya yine acaba dedirtiyor.
Yazar japon polisiye romanlarının temelini atan ve en ünlü polisiye yazarı olan Edogawa Ranpo’yu da oldukça etkilemiştir.
Gizem öğeleri ve çarpıcı finalleri ile kitap çok ilginç tavsiye ederim.
Herkese selamlar
Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından olan Dazai Osamu’nun ( Japonca da soy isimler önce yazılır) “Öğrenci Kız” kitabı ile karşınızdayım. Daha önce yazarın “İnsanlığımı Yitiriken” kitabını okumuştum, bu okuduğum ikinci kitabı.
Kitap isimsiz bir genç kızın ağzından on iki saatini anlatıyor. Karakterin ismi ve yaşı bilinmesede ergenliğe yeni girdiği,gençlik buhranları ve aksiliğinden az çok tahmin ediliyor. Karakterimiz hayalperest, uçarı ve ani duygu değişimleri yaşayan sıradan bir ergen. Ama yavaş yavaş çevresinin farkına varıp büyümekten de korktuğu hep çocuk olarak kalmak istediğini anlatıyor. Yazar dönemin kısıtlayıcı toplumunu, ergenlik sıkıntılarını, kültürel beklentilerin boğucu ağırlığı, yetişkinlerin güvenilmezliği,birey olmanın dışavurumunun zorluğunu karakterin ağzından,sadece 70 yıl öncesinin değil günümüzde de aynı şeylerin yaşandığı için zamansız bir öykü yaratılmış.
Herkese tavsiye ederim. Çok kısa zaten bir çırpıda okunacak bir kitap.
Okur Takip Önerileri
Herkese selamlar bir Murakami kitabı ile daha karşınızdayım. Murakaminin yazmış olduğu ikinci kitap olan “Pinball 1973” yazarın ileriki romanlarında yazacağı hikayelerin tohumlarını attığı hissedilmekte. 30’lu yaşlarının başında yazdığı bu kitapla ileri de bizi büyüleyecek edebiyatının temellerini sağlamlaştırmaya başladığı bir kitap. Kısa bir kitap,su içer gibi okunuşu var. Herkese tavsiye ederim. Bol kitaplı ve keyifli günler.
Herkese merhaba
Bir epik fantastik seri ile daha karşınızdayım. “Malazan Yitikleri” serisinin ilk kitabı olan “Ay Bahçeleri”,seri ve kitap olarak ileri seviye epik fantezi türü,okuması kafa karıştırıcı, garip karakterleri, çılgın büyüleri ( Voldemort bu seri de ki acemi bir büyücünün çırağı bile olamaz ) çılgın planlar ve komploları ile
Herkese merhaba .
Haşhaş savaşını bitirmiş bulunmaktayım. Akıcı ve güzel kurgulanmış bir hikaye okuyucuyu kendine çabuk bağlıyor. Karakter gelişimi ve hikaye arka planı hiç sırıtmıyor. Çin wuxia hikayelerinin ( dövüş ve kahramanlık hikayeleri) batıya uyarlanması gibi geldi bana. Genç ve acemi kahramanımız ülkenin en iyi akademisine gelir, önce dışlanır sonra içinde ki gücü keşfeder ve kahraman ilan edilir. Hikayenin temeli Harry potter’la veya batıda ki muadilleri ile çok benzer. Benzer olmayan tarafları doğunun tanrı Pantheonunun ve sırandan bir insanın tanrısallığa ulaşması, yeni güçler kazanması ve düşmanlarını yoketmesi hikayesi. Doğu ve Batının harmonisi gibi geldi bana.
Fantastik hikayeler de ( bir kısmında) yaşı küçük kahramanların büyük güçleri olması, bu güçleri ile hatalar yapması sonra pişman olarak erdem sahibi karaktere dönüşmesi benim hiç sevmediğim bir hikaye türü. Genç okurların kendileri ile özdeşleştirmesi ve türe daha çok çekmek için yapılıyor fakat old school tayfa için çok sıkıcı geliyor. Bir de bu tür hikayeler de kötü karakterlerin on yıllarca uğraşıp ilmek ilmek işledikleri planın kahraman tarafından çok çabuk ve saçma bir güç ile bertaraf edilmesi hep komik ve saçma gelmiştir bana. Azıcıkta şans kötülerim yanında olsun .
Benden bu kadar serinin ikinci kitabı “ Ejderha Cumhuriyeti’ni” aldım ama ne zaman okurum bilmiyorum. Herkese bol kitaplı ve keyifli günler.
Herkese merhaba
Bir çizgi roman serisi ile daha karşınızdayım. Fransız çizer HUB’un (Humbert Chabuel) “Okko” bir japon hayalet hikayeleri serisi. Japon hikayelerinde ve efsanelerinde geçen tüm canavarlar, iblisler, ruhlar, vampirler... kısaca tüm youkailer anlatılmaktadır. Ronin ( efendisiz samuray) Okko ve arkadaşları youkaileri öldürerek ülkenin bir ucundan diğerine maceradan maceraya gitmektedirler. Tarz olarak “The witcher” serisine pek çok benzerliği bulunmakta.
Frankofon çizgi romanları kendimi bildim bileli sevmişimdir. “Tenten”,”şirinler”,”Retkit” çocukluğumun hep en güzel anlarında arkadaşlık etmişlerdir bana. Daha sonra Samuraylar ile tanıştım onların Buşido felsefesi yaşayışları, efsanevi dövüş hikayeleri ayrı bir lezzet katmış dimağıma. Okko ile bu enfes ikilinin buluşması bana unutulmaz anlar yaşattı. Sarhoş keşişinin maceralarını unutmam mümkün değil artık.
Çizgi roman sever herkese tavsiyemdir. Herkese keyifli ve bol kitaplı günler .
.
Herkese merhaba
.
Bir serinin daha sonuna gelmiş bulunuyorum. 2015 “ Hugo En İyi Bilim Kurgu Romanı” ödüllü Çinli yazar “Cixin Liu” nun “ Remembrance of Earth’s Past”( Dünyanın Geçmişini Anma) serisi son kitabı “Ölümün Sonu” ile sona erdi. Seri daha çok ilk kitap “ Üç Cisim Problemi” diye biliniyor. Yazar bilim kurgunun babaları “ Isaac
Herkese merhaba
Meşhur palyaço “Pennwise” ilk tanışmam doksanların sonunda 1990 yapımı “O” filmini nasıl yaptıysa kardeşimin sesini kasete çekmesi ( bildiğiniz 90lık kasete ) ve bizim teypten dinlememizle olmuştu. Çocuk çığlıkları, palyaçonun iğrenç gülüşleri ve kahkahaları eşliğinde görmeden sadece kafamızda kurguladığımız şeylerle zaten gerilimi yüksek olan bir yapımı sadece sesler ile dinleyerek gerilim dozunu daha da artırarak dinlediğimi hatırlıyorum ( sesli kitapların ilk örneği gibi). Daha sonra filmi izlemiştim ama kasetten dinlediğim zamanki heyecanı ve gerilimi vermemişti.
Yıllar sonra tekrar yeni çekimini izlediğim “O” kitaba daha uygun olsa da her zaman ki gibi kitaptan uyarlanan her film gibi kitapta ki havayı pek yakalayamıyor. Kitapta yaşanan gerilim, korku, karakterlerin çaresizlikleri ve umutları filmlerde çok yavan kalıyor. İlk bölüm biraz daha iyiydi orada oyuncuların çocuk olmaları biraz daha etkileyici olmuş.
Gerilim romanlarının üstadı ve piri Stephen King yazdığı her kitap kendi kategorisinde mükemmel. İlk okuduğum King romanı “Ruhlar Dükkanı” sonra sırasıyla “Kemik Torbası”,”Kara Kule serisi”, “Mahşer” ve “O” ama içlerinden en sevdiğim halan “Kara Kule” serisi açık ara önde. Okuyucunun,King’in gerçekçi karakterleri kurduğu empati, onların yaşamış olduğu gerilim ve acısı karşısında duyduğu rahatsız edici hissiyat gerçekten müthiş. Yazar sadece karakterleri değil okuyucuyu da hikayeye dahil ederek herkesi rahatsız ediyor.
“O” kesinlikle okunması gereken bir kitap ve herkesin çılgın palyaço “Pennywise” ile tanışması gerekli.
Herkese merhaba bir grafik roman ile daha karşınızdayım. Daha önce “Pyongyang” kitabını okuduğum Fransız çizer Guy Delisle’nin bir kitabı ile karşınızdayım. Durgun hikaye anlatımını ve yumuşak çizimlerini sevdiğim çizerin bu okuduğum kitabı rehin tutulan bir adamın gün gün yaşadıklarını ruh halindeki çalkantıları çizerin yumuşak anlatımı ile bize sunuyor.
1997 yılında Kafkasya’daki Sınır tanımayan Doktorlarda görevli olan Christophe Andre bir gece yarısı başına çuval geçirilerek kaçırılır ve bilmediği bir yerlere götürülür. 111 gün süren ve özgürlük umutlarının tamamen kaybolduğu anda kurtulması anlatılıyor. Hikaye daha çok bu cehennem gibi anlarda bir rehinenin aklından ne gibi şeyler geçer, nasıl direncini sağlara, nelere tutunarak akıl sağlığını korur, bunun üzerine odaklanmış. Gerçek olaylardan ve yaşanan kişin bizzat çizere başından geçenleri anlattığı haliyle oluşturulmuş gerçek bir hikayedir.
Herkese merhaba
Totaliter rejimlerde gazeteci, yazar, çizer ve daha önemlisi muhalif olmak zordur. Oluşturulan düzene karşı çıkmak, yapılan ve yapılmakta olan haksızlıkları aydınlatılmak, hak arayanların haklarını gözetmek,adalet arayanlara adalet götürmek tüm bu muhaliflerin amaçlarıdır. Ama düzeni oluşturanların yaptıklarına terstir bunlar,
Herkese merhaba
Masallar günümüzde hep çocuklar için onlara ait olarak eğlenceli sevimli olarak görülmeye başlandı (Disneyin de bunda katkısı çok) aslında çocuklardan çok büyükler için onların derlenmiş öyküler bunlar. Grimm kardeşlerde Alman sözlü hikayelerini, masallarını yazılı bir eserde bir araya getirmek, edebiyatı zenginleştirmekti amaçları çocukları eğlendirmek değil ,sonuçta kendileri ilk Almanca bir sözlüğüde yazanlardır. Zaten orjinalini masallarda pek günümüz çocuklarına uymaz çok sert,karanlık, acımasız ve her masala mutlu sonlara bitmeyebiliyor.
Shaun Tan en sevdiğim çizerlerden ve illüstratörlerden biri çarpıcı çizimleri ve özgün anlatımı ile hayran olduğum bir sanatçıdır. Bu kitabında çizim haricinde heykele olan yeteneğini de göstermiş. Küçük kilden yaptığı heykeller ile Grimm kardeşlerin masallarının bazen en unutulmaz sahnesini, bazen hikayenin odak noktasını minik heykeller ile kendi hayal gücünün kapılarını aralayarak aktarmaya çalışmış. Işık oyunları ve gölgeler ile orjinal Grimm masallarının atmosferini oluşturmuş.
Shaun Tan’ın bütün eserlerini olduğu gibi bunuda tavsiye ederim.
Herkese keyifli ve bol kitaplı günler.
Herkese merhaba
Fantastik dünyanın mihenk taşlarından ve edebiyat dünyasının tartışmasız iyi bir eseri ile karşınızdayım.
Ursula K. Le Guin’in önce üçleme olarak düşündüğü aman sonra kendi değimi ile “düşlemeyi bırakmadığı bir düşü” olarak devam edip beş kitaba ulaşmış “Yerdeniz” serisinin ile kitabı olan “Yerdeniz Büyücüsü” ile karşınızdayım.
Kitap serinin kahramanı büyücü Ged’in çocukluk ve ilk gençlik çağlarını, büyümesi ve büyüyü öğrenme çabası ve ilk maceralarını anlatıyor. Yeteneklerini keşfederken her genç gibi duygularının oyunlarına kapılan ged zamanla pişmanlık ve hatalarından ders alarak yaptıklarının sorumluluklarına alarak başındaki belayı atlatır. Yani kısaca kahramanımızın çocukluktan çıkıp sorumluluklarıyla yüzleşen bir bireye dönüşmesi anlatılır.
Yerdeniz serisinin en büyük özelliklerinden biride fantastik edebiyata ve FRP dünyasına büyülü sözleri ilk olarak getirmesi ve tanıtmasıdır. Var olan her şeyin bir isminin olması ve bu ismi bilenin onun üzerinde kontrolü sağlamasını bize ilk Le Guin öğretmiştir. Daha önce yazılan yüzüklerin efendisinde büyüler sözsüz olarak yapılıyordu.
Kitap ne Harry Potter kadar sadece çocuklar ve gençler için ne de Yüzüklerin Efendisi gibi yetişkinler için diye kategorize edilmeyip her kesim için okunabilir olmasıdır.
Bu harika fantastik seriyi 7 den 70 e herkese tavsiye ederim.
Herkese keyifli ve bol kitaplı günler.
Herkese merhaba
Bir önce filmini izlediğim sonradan kitabını okuduğum eserle daha karşınızdayım.
Pek çok kitap uyarlamasında olduğu gibi bunda da filmini yaparlarken pek çok şeyi çıkarmışlar ve değiştirmişler( şaşırdım mı? Hayır!)
Bir Mars görevi sırasında yaşanan kaza sonucunda mürettebattan biri Mars yüzeyinde mahsur kalır. Kahramanımız ( tek bir kahraman yok ama, Mars’ta ki yaşam mücadelesi verdiği için daha önemli) hayatta kalmak ve Dünya ile iletişim kurmak için olağan üstü bir çaba ve zamanla bir yarışa girmesi gerekmektedir. İletişim kurduktan sonra ise tekrardan onu kurtarmalarını beklemesi ve bu sırada açlıktan ölmemek için bütün botanik bilgisini kullanarak hayatta kalması gerekmektedir.
Kitabı okuduktan sonra filmini tekrar izledim ama kitabın verdiği zevkin ve heyecanın yanından bile geçmedi. Kitapta kahramanımız her Mars gününü ve yaptıklarını kaydettiği bir günlük üzerinden bize aktarırken duygu geçişleri, çaresizlikleri, heyecanını ve korkularını çok iyi işlenirken filmde bu günlük ve hislerin anlatımı çok zayıf olmuş. Kitapta yaptığı her şeyi en ince ayrıntısına anlatırken filmde pek çok şey olup bitmişe getirilmişti.
Kitapta sadece Mars’ta ki kahramanımızın hayat mücadelesi değil dünya da onu kurtarmaya çalışan binlerce bilim insanının olağan üstü çabası da çok iyi işlenmiş.
Okuması eğlenceli ve bir o kadarda zor olan kitabımız( pek çok teknik ayrıntı içinde boğuluyor insan) olağan üstü bir hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Herkese tavsiye ederim. Keyifli günler ve okumalar
Herkese merhaba
Dune serisinin ikinci kitabı “Dune Mesihi” ile karşınızdayım.
İlk kitaptan 12 yıl sonrasında geçmekte olan hikaye de kahramanımız Paul “Muad’dib” Atreides, Harkonen hanedanın deviren kahramanız büyük bir cihat başlatarak binlerce gezegeni yöneten bir imparatorluk kurmuştur. Fremenler tarafından mesih olarak ilan edilen paul, dini yobazlar ile uğraşırken aynı zamanda Bene Gesserit, uzay loncası ve Tleilaxlu’nun kurmuş oldukları komplo ile de uğraşmaktadır.
İlk kitapta bir kahraman olarak tanıtılan kahramanız ikinci kitapta iktidarını korumak için acımasız kararlar alan bir imparator olarak karşımıza çıkmakta.
Dune evreni pek çok dini inancın ve felsefenin iç içe geçtiği karmaşık hiyerarşik yapısı olan bir kaos evreni. İslam felsefesinin ve terminolojisinin bolca kullanıldığı, derin felsefik analizler ve yorumlar ile okuyucu içene çeken bir seri.
Dune serisi ancak Yüzüklerin efendisi ile karşılaştırılacak bir seri, hatta felsefesi ve din anlatamı bakımından ondan kat kat üstte, her bir karakterin psikolojisi duygu geçişleri ve karakter analizleri oldukça iyi işlenmiş. Karakterler ile okuyucu arasında derin bağların oluşmasına olanak sağlıyor.
Dune serisi pek çok okuyucuyu zorlaya bilecek bir felsefik, psikolojik ve dini alt yapıya sahip, okuyucuların zaman geçirmek için okuyacakları bir kitaptan çok derin felsefinin içine çekilip karakterleri ve evrenini sorgulatabileceğim bir seri.
Benden bu kadar Dune evrenin karanlık ve karışık dünyasına dalmak isteyen herkese tavsiye ederim.
Herkese merhaba
Uzun süren çabalarım sonucunda kitabı bitirmeyi başardım. Ama oldukça zorlandığımı ve okurken sıkıldığımı itiraf etmeden geçemeyeceğim. Kitabın ilk yarısı oldukça sıkıcı geldi, ve okurken yer yer içim geçip uykum bile geldi. İkinci yarısı biraz hızlanarak ve heyecan katarak okumayı kolaylaştırdı.( ilk yarısını 15-20 günden zor okudum, kalanı 3 gün sürdü )
Yazarın yaratmış olduğu evren, dünya ,mitoloji mükemmel ve bir o kadar da büyük, ortamı bize anlatırken Kvothe’nin hikayesini çok yavaşlatıyor. Üniversitede ki günlük olayların üzerinde çok fazla oyalanarak, anlatılması gereken heyecan verici ve ilginç olayların üstü hemen kapatılmış yada geçiştirilmiş durumda,böyle olunca da okumak ve dikkat vermek zor oluyor. Kvothe’nin denna takıntısına hiç değinmiyorum.
Yazarın çok yavaş yazması,kitaplar arasında ki açılan sene farkı,çok geniş bir dünyası,mitolojisi anlatılmayan hikayeleri olması,sonun gözükmemesi,yazarın bunları nasıl birbirine bağlayıp final yapacağının düşündürücü olması seriye olan heyecanımı ve inancımı azaltıyor. Belki de “zaman çarkı” gibi bir fantastik efsaneyi bitirmiş olmak diğer fantastiklere karşı heyecanımı azaltıyor.
Tavsiye eder miyim bilmiyorum , hikayenin yarım olması,yeni kitapların ne zaman çıkacağının belli olmaması ve kitap aralarının uzunluğu okumayı zorlaştırıyor. Ama bir gün( ömrüm yeterse ) kitaplar tamamlanıp hikaye güzel bir final yaparsa işte o zaman karşınızda yüzüklerin efendisi ve zaman çarkı ( hatta onlardan daha iyi bile olabilir)gibi bir kült bir fantastik seri olacağından hiç şüphem yok.
Herkese keyifli ve bol kitaplı günler
8 yaşında ki küçük Ülker ve onun bir türlü peşini bırakmayan korkusunun macerası. Sadece Ülker’in değil bizim de yıllardır peşimizden ayrılmayan, hayatımızın akışını değiştiren yersiz korkularımızın hikayesi Herkese keyifli okumalar
Süpermen oldum olası sevemedim bir türlü, çok fazla Amerikan ve çok fazla güçlü bulmuşumdur hep. Çizerleri onu o kadar güçlü yapmışlardı ki karşısına rakip bulamıyorlar, bulsalar bile Süpermen karşısında çabucak eriyordu. Bunun için Süpermen’in gücü yerine, insansı yönüne,zayıf duygularına ve git gel aklına odaklanmaya çalıştılar. Ama bu seferde çizgi roman satışlarında dibe vurdu. Süpermen ikonik bir Amerikan kahramanı olmasına rağmen( Mickey Mause’tan bile daha çok)çizgi roman satışların da ve diğer platformlarda her zaman Batman’in gölgesinde kalmıştır. Ama bu sefer hikaye farklı “RED SON” Süpermen Amerika yerine, Sovyetler birliğine düşseydi ne olurdu, kansaslı bir çiftçi ailesinin sevgi dolu kolları yerine, yoldaş Stalin’in sevgi dolu kollarında yetişse idi ne olurdu,üzerine kurulmuş bir hikaye, başlamadan önce acaba taraflı mı olur demiştim, ama yazar Mark Millar’ın hikayeyi başarıyla örmüş. Oldukça gri bir Süperman( ne iyi, ne kötü) çelişen duyguları kararsızlığı ile ütopya ve distopya arasında gidip gelen bir hikaye. İyi yazılmış ve oldukça güzel çizilmiş bu güzel eser ütopya ve distopya severlerin kitaplığından bulunması gereken bir kitap.
Modern japon edebiyatının en iyi eserlerinden biri ve yazarı Junichiro Tanizakinin baş yapıtı olarak kabul edilen “Nazlı Kar”( Sasameyuki (çisildeyerek yağan kar)) ile karşınızdayım.
İsmi kar( yuki) olsa da aslında kastedilen Japon kültüründe çok önemli bir yeri olan kiraz ağaçlarının( Sakura) çiçeklerinin dökerken ki görüntüsüne atıfta bulunmaktadır.
Kitap 1930 yollarım sonun da dünya savaşının Arife’sinde Japonya’nın Kansai ( Osaka, Kobe, Kyoto... kapsayan bölge) bölgesinde geçmekte, değişen modernleşen bir dünya da gelenek ve göreneklerine bağlı bir ailenin iki arada kalması ve yaşadıkları anlatılmakta.
Hikaye dört kız kardeşin odağında anlatılan bir “Kadın Romanıdır”. Modernleşen, eski tutucu, kimliğinden sıyrılmaya çalışan bir ülkede,kadın sorunları, yaşamı, ailedeki yeri, çalışma hayatına katkıları gibi durumları vurucu bir şekilde ele alınıyor. Elalem ne der, ailemize yakışmaz, aile şerefi, ailenin yüz karası... bizim toplumumuzdan da alışık olduğumuz bu sözler, kitapta da sıkça geçmekte ve vurgu yapılmaktadır. Yazar geleneksel Japon toplumunun sorunlarını akıcı ve şiirsel bir dille okuyucuyu yormadan, bir şiir dinletisi edasında nakşetmiş. Okurken oldukça keyif aldığım ve severek okuduğum bu kitabı herkese tavsiye ederim.
Herkese keyifli ve bol kitaplı günler 🤓
“Kırışıklar” bir huzur evinde yaşan insanların yaşlanma,yalnızlık,hayaller,özlem, sadakat ve çaresizlik gibi durumlarının samimi bir dille anlatıyor. Emilio Alzheimer hastasıdır ama bunu bir türlü kabullenemez daha sonra çocukları tarafından bakım evine bırakılır ve onun gibi olan pek çok ihtiyar ile beraber yaşamaya başlar. Okurken hüzünlenmemek elde değil Alzheimer’ın ve yaşlılığın acı verici taraflarını tekrar hatırlatıyor.
Dostluğun, yaşlılığın ve sevginin hikayesi. Emile dostunun ölmesinden sonra daha çok karamsarlığa kapılmaya başlamıştır. Yaşlılığın ve hayatın getirdiklerinden bunalmıştır ve artık değişimin şart olduğuna inanmaya başlar ve değişimle beraber daha önce unuttuğu pek çok şeyin farkına varır. Fransa kırsallarında yaşayan insanların günlük yaşamlarından kesitler veren güzel bir çizgi roman.
Efsane çizer Sergio Toppi daha önce defalarca sinemaya, edebiyat’a, resim ve pek sahneye uyarlanan Binbir gece masalları ve şehrazatın hikayesine enfes çizimleri ve karalamaları ile yeniden hayat vermiş.
Neden dahiler kadınlardan çıkmaz, tarihte bahsedilen kadınların sayıları bir elin parmaklarını geçmez bunu sebebi ne, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” erkeklerin uydurduğu bir söz mü? Kadınlar bilim ile uğraşırlarsa memeleri mi sarkar? Yoksa yeterince sakal ve bıyıkları olmadığı için mi bilim yapamazlar yada çok uğraşırlarsa saçlarımı dökülür? Bu ve bunun gibi pek çok soruya yüksek dozda hicivli ve espirili bir anlatım ile cevap aranıyor. Peki bunca zamandır kadınlar ne yapmaktaydılar.? Herkese tavsiye ederim belki birilerinin bişeyler anlamasına yardımcı olur.
