Türklerin cesaret ve sadeliğinin yanı sıra doğdukları ülkeye bağlılıklarını da överler. Von Grünebaum'un dediği gibi "şiddetleri heyecan veriyor"du; "ama ondan da çok heyecan veren şey, asimilasyona karşı dirençleriydi; doğduktan ülkeye bağlılıklan basit bir nostalji olarak görülemez; aksine son derecede ürkütücü sonuçlar içerir. Çünkü Türkler için, lslamiyetin kalbine yerleşmiş olsalar da, topluluğun birbirine bağlılığı Müslüman cemaate aidiyetten önce geliyordu.
Sayfa 185
Batılı bilim adamlarından Von Grunebaum hayranlığını, “Müslümanların herhangi bir dalda kaleme aldıkları biyografik eserler mecmuası; sayıca çokluğu, titizlikle ele alınışı ve enteresan malumatı toplayışları bakımından, insanı hayret ve dehşete düşürmektedir. Zira bu sahada, ortaçağdaki Batılı alimlerin, muasırları olan İslam alimlerinin verdikleri eserlere benzer bir çalışmaları yoktur.”
Sayfa 71 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Müslüman yazarlar Türklerin cesaret ve sadeliğinin yanı sıra doğdukları ülkeye bağlılıklarını da överler. Von Grünebaum'un dediği gibi "şiddetleri heyecan veriyordu."
Sayfa 185Kitabı okudu
Von Grunebaum, "İslam" adlı Kitabından; "Eski Hıristiyanların erişmek için uzun yıllar harcadığı neticeye Muhammed kısa bir zamanda ulaşmıştı.Madem ki, ne Allah'ın iradesi dünya hayatının uzun veya kısa bir süre daha devamını gerektiriyordu. o halde onun cemaati (yani Müslümanlar) Bu Dünyada ilahi vahyin talimatına tam manasıyla uygun yaşamalıydı. İlahi vahiy 'in ışığı altında hayatı kapsayan bir metot meydana getirmek İslam toplumu için bir vazife olmuştu. Bu metod, beşeri insan olarak tasavvur edildiği günden itibaren ölümüne kadar devam eden varlığının her yönünü kuşatacaktır.Hayat planında, " Şu dinîdır " veya "Bu dünyevidir." şeklindeki ayırmalar ortadan kalkacak, hayatın her dakikası, bir ötekine dinî bağlarla bağlanmış olacak, hangi cinsten olursa olsun yapılacak her iş dini bir merasime tabi tutulacaktır. Böylece bütün girişimler bir noktada birleşecek ve hayat en ince detayına kadar 'kutsallık' kazanarak dini bir dayanağa sahip olacaktır." •Muhammed KUTUB / Biz Müslüman Miyiz, S.18, Hilal Yayınları
Sayfa 18 - Hilal Yayınları
İslamin kabiliyeti, Fas ve İspanya'dan Çin'in doğusuna kadar farklı milletler, kültürler ve iktisadi sistemler arasında inşa ettiği iletişimci ve yeniden örgütleyici ahlakinda yatar. Doğası gereği İslâm, diyor Von Grunebaum, "bir Lingua Franca", tarihsel geleneklere ve dilsel engellere karşı çıkmayı mümkün kılan ve karmaşık içerikleri etkili bir şekilde ozetlemeye izin veren bir semboller, resimler ve donum noktaları hazinesidir...
Gerçek "Aydın" için akıl denen nesne, belli verileri ve örneğin gökten indiği söylenen emirleri ya da gerçek diye yerleşmiş şeyleri bellemek ve uygulamak bakımından değil ve fakat her şeyi araştırma, tartışma ve deneye vurma bakımından önem taşıyan tek değer sayılmıştır. 18. yüzyıl düşünürlerinden Lessing'in şu izlemi, aklın fonksiyonu konusunda gerçek aydın'ın tutumunu tanımlamaya yeterlidir: "...Şayet Tanrı karşıma dikilse ve bir elinde tüm gerçekleri tuttuğunu ve diğer elinde de gerçeklere götüren aracı bulundurduğunu söyleyerek bana 'Seç bunlardan birisini' dese, büyük bir meclûbiyetle ben ona: 'Ey Tanrım, sen bana gerçeklere götüren aracı ver, diğer elinde tuttuğun gerçekleri kendine sakla' derdim."* Lessing'in bu sözleri, Tanrı'nın elindeki hazır gerçekleri almaktansa, gerçeği araştırıp bulmak ve ortaya koymak isteyen "gerçek aydın"ın akılcılığını sergiler. Batı dünyasını bilimsel aşamada üstün yapan şey, işte bu akılcı davranıştır. Tanrı'dan geldiği sanılan "gerçekler" yerine, bilimsel gerçeklere ulaştıracak usullere sarılmak suretiyle Batılı aydın, kendi toplumunu karanlık çağdan aydınlık çağa yöneltebilmiştir. * Bu konuda bkz. G. E. Von Grunebaum, Modern Islam: The Search for Culture Identity, Berkeley, 1962, s.41.
Sayfa 46 - Kaynak Yayınları, 6. Basım: Şubat 2021 ~ aklı "yaratıcı güç" niteliğine sokma konusunda aydın'ın rolüKitabı okudu
Reklam
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.