”Her şeyi anlıyor, herkesi tanıyor, her sorunu kavrıyor, yani kavraya anlaya yaşlanıyordum. Anlamak yorgunuydum. Bu yüzden kimseye kızamıyordum. Kimseden doya doya nefret edemiyordum, kimseye deliler gibi öfkelenemiyordum.”
“Solmuş leylaklarla gölgeli bir kameriyede uzun uzun oturuyor, düşünüyor, yaşadığım hayata şaşıp kalıyordum. Nasıl da yalnızlık ve yabancılık içinde kendi yolumda ilerliyordum. Nereye, belli değildi. Hiçbir yerde kök salamamış, hiçbir yeri kendime yurt edinememiştim.”