Büyük bir tutkuya, yalan olan bir aşka, kırılan heveslerin içtenlikle anlatıldığı bir anda, kendisinin de bu duyguyu bildiğini, hissettiğini, yaşadığını kolayca söyleyebilecekken o hiç konuşmazdı. Hep sessiz kalırdı.
Henüz altı yaşındaydı ama bir duyguyu yaşarken aynı anda diğerlerini de yaşamanın önüne geçemeyen, gelecekle ilgili planlar ya da sevinç ve hüzünler söz konusu olduğunda, bu duyguların hep yaşadıkları ana gölge düşürmesine izin vermek zorunda hisseden insanların mensubu olduğu bir klana aitti o.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
"Düşüncesinin izini sürmek, yazıyla kaydedilemeyecek kadar hızlı konuşan birinin sesini izlemek gibiydi ama bu ses kendi sesiydi ve kendiliğinden yadsınamayacak, kalıcı, çelişkili şeyler söylüyordu."