Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Epiktetos
Epiktetos
@wufiyu
Doktora Terk
Malatya
819 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Bilim ve Çocuk Dergisi bir çocuğun veya gencin de diyebiliriz hatta yetişkinlerin de diyebilmek mümkün: Yediden yetmişe herkesin takip edip okuması gereken nadide dergilerin başında gelir. Tubitak Yayınlarının Diğer dergisi Bilim ve Teknik, diğer başka bir dergisi de Meraklı Miniktir. Bu serileri muhakkak takip edip okumanızda yarar görünmektedir.
Derginin bu sayısında: Örümcekler, Heykeltıraş konuları mercek altına alınmakla beraber, derginin son sayfalarında interaktif eğitimin bir parçası olarak çeşitli aktivitelerle karşılaşacaksınız. Keyifli okumalar
Organ nakli deyince sadece ülkemizde değil dünyada ilk akla gelen isimlerden biri Prof. Dr. Münci Kalayoğlu. Prof. Kalayoğlu dünyada ilk karaciğer naklini yapan kişi olan Dr. Thomas Starzl ile 13 yaşında bir çocuğa yapılan karaciğer nakli ameliyatına katılıyor. Yaşama ümidi yok denilen çocuğun ameliyat sonrası iyileşmesini gören Prof. Kalayoğlu bu alanda uzmanlaşmaya karar veriyor. Sonuçta 2006 yılının Eylül ayında 1500 karaciğer nakli, 2000’den fazla böbrek nakli, 1000 civarında pankreas nakli yapmış deneyimli bir cerrah olarak ülkesine dönüyor. Ülkemizde de 1000’den fazla nakil gerçekleştiren Prof. Kalayoğlu, bildiklerini diğer meslektaşlarına anlatmak üzere
yurtiçinde ve yurtdışında pek çok toplantıya gidiyor, katıldığı televizyon programlarıyla herkese organ bağışı için çağrıda bulunuyor.
Derginin yayın kurulu toplantısında organ nakilleri konusunda bir yazı hazırlanması gündeme geldi. Kurul üyelerinin önerisiyle organ nakli konusunda hocaların hocası Münci Kalayoğlu ile söyleşi yapmaya karar verilmiş.
Yrd. Doç. Lokman Erdemir’in Çanakkale cephesinde kara savaşlarının ilk günündeki çıkarmalara verilen karşılığı ve cephede kilit rol oynayan komutanları anlattığı “25 Nisan 1915: Çanakkale’nin En Uzun Sabahı” yazısı
1950-1999 dönemi için “Yüzyılın Adamı” seçilen ve çalışmalarına artık Türkiye’de devam eden Prof. Dr. Gazi Yaşargil söyleşisi ile “Renkleri nasıl algılıyoruz?”, “Optik yanılsamalar nasıl oluşuyor?” gibi pek çok ilginç sorulara da cevap verilmiş.
Güzel okumalar :)
Okur Takip Önerileri
Toplumsal yaşamın getirdiği gelişim sonucu caddelerimiz, binalarımız, parklarımız ışıl ışıl. Bu manzara etkileyici görünse de önemli bir kirlilik kaynağı: Işık kirliliği. Özlem İkinci, “Biyolojik Zorunluluk: Karanlık” başlıklı yazısında insan sağlığı, doğal hayat ve gökbilim çalışmaları açısından tehlike oluşturan bu kirliliği konu ediyor.
Bilim dünyasının kalabalıkların dinamiğini anlama çabası gibi diğer bir çabası da biyolojik sistemleri oluşturan atomların ve moleküllerin bir araya geliş esaslarını, organize olma mekanizmalarını, şekillenmelerini ve işlevlerini yerine getirirken uydukları ilkeleri anlayabilme çabası.
Nano-dünyayı anlayabilme yolundaki çalışmaların yoğun olarak sürdürüldüğü yerlerden biri de Bilkent Üniversitesi. Bu üniversitenin Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü ve Fizik Bölümü’nden araştırmacılarımızın hazırladığı yazılar nanobiyoteknoloji alanındaki çalışmaları anlatıyor.
Doç. Dr. Abdurrahman Coşkun, bu sayıda kanser hücrelerinin bulundukları bölgeden çıkarak vücudu işgal ettiği aşama olan
metastazı anlatan bir yazı ve hücreyi tanıma yolculuğunu ele alıyor.
Zeynep Ünalan “Schrödinger’in En Büyük Kedisi” başılıklı yazısında, 2010 yılının en büyük buluşu ilan edilen ve yılın
en önemli on çalışmasında biri sayılan, Kaliforniya Üniversitesi, Santa Barbara’dan Andrew Cleland, John Martinis ve
çalışma arkadaşlarının trilyonlarca atomdan oluşmuş bir sistemde kuantum yasalarının işleyişine şahit oldukları çalışmayı konu ediyor.
“Sıradan Bir Zeki Değilim: Disleksiğim” başlıklı yazısıyla Özlem İkinci birçok ünlü bilim insanı ve dehanın da yaşadığı öğrenme güçlüğü sorunlarına dikkat çekiyor. İlay Çelik’in yazısının başlığı “Mikroplar Akıllı mı Ne?” Arkadaşımız, kimi özellikleriyle karmaşık ve gelişmiş beceriler gösteren mikroorganizmaların şaşkınlık veren dünyasına mercek tutuyor.
Gün geçtikçe daha güçlü, daha hafif, daha hızlı elektronik cihazlar ve araçlar geliştiriliyor. Tüm bu gelişmelere karşın mevcut pil teknolojileri artan enerji ihtiyacını istenilen ölçüde karşılamaktan şimdilik uzak. Oğuzhan Vıcıl “Yeni Nesil Lityum-İyon Pil Teknolojileri” başlıklı yazısıyla mevcut durumu ve bu alandaki araştırmaları ortaya koyuyor.
Eğitimizin vazgeçilmez araçlarından kurşun kalemin ucu katışıksız karbondan. Karbon doğada en çok bulunan elementlerden.
Çokluğunun yanı sıra karbon sürekli bizleri şaşırtan haberlere konu oluyor.
Murat Yıldırım’ın yazısı “Geleceğin Karbonu” başlığını taşıyor.
Alp Akoğlu ve Zeynep Ünalan, ODTÜ’de açılan “Bilimi Hızlandırıyoruz” adlı serginin açılışı için Türkiye’ye gelen Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’ün Başkanı Prof. Dr. Rolf Heuer ile Higgs deneyinin son durumu, tartışmalı Opera deneyi, CERN’deki araştırmaların günlük yaşama yansımaları ile bilim ve toplum etkinlikleri üzerine bir söyleşi yazsı da var. “Tropikleşen Akdeniz ve Beklenen Ziyaretçiler”
başlıklı yazısında arkadaşımız Bülent Gözcelioğlu, Süveyş Kanalı’nın açılmasının Akdeniz ekosistemine olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.
Dünyamız ısınıyor. Geçtiğimiz yüzyılda Dünya’nın 0,6° C ısındığı ifade ediliyor. Bu küçük gibi görünen değişiklik kimi zaman şehirleri hatta son günlerde Pakistan’da yaşandığı gibi ülkeleri sellere boğuyor, kilometrelerce uzunluktaki buzulları eritip parçalıyor, kıta büyüklüğündeki alanları kavuruyor; kimi zaman da denizleri, okyanusları buza çeviriyor. Evrende ayrıcalıklı, çok özel şartlara sahip olan gezegenimizi tahribimiz bununla da sınırlı değil: Ormanları yok ediyor, dağları delip içlerini boşaltıyor, nehirlerin akışını değiştiriyor,
denizleri doldurup yapay adalar inşa ediyoruz. Sebep olduğumuz değişimler önceden parça parça yaşanıp unutuluyordu.
Şimdi öyle değil, her şey açıkça görülüyor..
Marie Curie kadınların ve erkeklerin kendisine örnek almak isteyen insanlar için örnek bir bilim insanıdır. Kitabını tabiki tavsiye ederim. Newton ve Einstein döneminde yaşamış polonya asıllı fransız göçmenin hikayesi bu. Radyum için, polonyum için kendi ve eşinin hayatını da riske etmiştir. Sonuçta bilim dünyasına radyasyonu anlamada ve atomun bölünebilirliğinin mümkün olmadığı görüşünün aksini de güçlendirecek bir çok tez bıraktı. Curie ölçü birimi onun adını yaşatmak için konulmuştur.
William Blake
(28 Kasım 1757, Londra – 12 Ağustos 1827, Londra) İngiliz şair, ressam, oymabaskı ustası ve mistik. Eserleri: Poetical Sketches by W. B. (1783), Masumiyet Şarkıları (1789), The French Revolution (1791, basılamadı, sadece bir prova kopyası var), Songs of Experience (1794), The Poetical Works of W. B. (1893, 3 cilt, der. E.J. Ellis ve W.B. Yeats; aynı isimde ikinci bir derleme, 1913, J. Sampson), The Complete Writings of W. B. ( 1957, der. Geoffrey Keynes), The Letters of W. B. ( 1968, der. Geoffrey Keynes).
İncelemeye dair kitaptan bir kaç söz:
Kanıt Kükrer Rintrah ve savurur ateşlerini kasvetli havada, Derinlerde sürüklenir aç bulutlar.
Uysaldı eskiden ve adil insan, Tuttu ölüm vadisi boyunca Tehlikeli bir patikanın yolunu.
Güller dikilir çalıların arasına, Ve kıraç fundalıkta Vızıldar bal arıları.
O tehlikeli patika yapıldı sonra, Ve bir ırmak ve bir pınar Her uçuruma, her mezara,
Ve kızıl balçıkla sıvandı Ağarmış kemiklerin üzeri. Kötü adam terk edene dek kolaylığın patikalarını, Tehlikeli yollarda yürümek ve sürmek uğruna
Çorak iklimlere adil insanı. Az bulunur bir tevazuuyla
Sinsice ilerliyor şimdi yılan. Ve aslanların dolaştığı diyarlarda Öfkeden kuduruyor adil insan.
Kükrer Rintrah ve savurur ateşlerini kasvetli havada, Derinlerde sürüklenir aç bulutlar.
Gerisi zizde güzel okumalar :)
Gökbilim, alıştığımız, öğrendiğimiz ve zihnimizde canlandırabildiğimiz ölçü ve boyutlara pek uymuyor. Gökbilimin temel uzaklık birimi ışık yılını
günlük kullanımımızdaki ölçüye çevirince karşılaştığımız sayı yaklaşık 10 trilyon kilometre. Bize en yakın yıldızın uzaklığı yaklaşık 40 trilyon kilometre yani 4 ışık yılı. Gökadamızın Yerel Küme olarak adlandırılan “köyündeki” komşumuz Andromeda Gökadası ise 2,4 milyon ışık yılı uzağımızda. Gökadamızın köyünden çıktığımızda baktığımız her yanda böyle kümelerin oluşturduğu daha büyük gruplar görüyoruz.
Her biri milyarlarca yıldızdan oluşmuş yüz milyarlarca gökada, görebildiğimiz çapı yaklaşık 14 milyar ışık yılı olan evrenin içinde dağılmış durumda.
Bu sayılar ve ölçüler evrenbilimin konusu. Bu alana baktığımızda anlamakta zorluk çektiğimiz kavramlar sadece bizim için değil bilim insanları için de çok zorlu. Binlerce yıldır akıllara takılan soruların net cevapları yok. Aşina olduğumuz ölçeklere sığdıramamamızın yanında, alıştığımız mantık kurallarına da uyduramıyoruz evrenle ilgili kuramları. Henüz Büyük Patlama ile sonsuz küçüklükte bir noktacıktan,
yüz milyarlarca gökadanın çıkmasını ve muazzam boyutlara genişlemesini aklımıza kabul ettirmekte zorlanırken şişme kuramı, sicim kuramı gibi kuramlar ve çoklu evren modelleri zihnimizi çok daha fazla zorluyor..
“Benim mânevi mirasım ilim ve akıldır” Mustafa Kemal Atatürk
İnsanlık tarihi açısından görece yeni olan şehir hayatının sağlığımıza olumsuz etkileri tartışılmaya devam ediyor. Doğadan ve doğallıktan uzaklaşan
insanoğlunun gündüz aydınlıkta çalışıp gece karanlıkta dinlenmeye dayanan biyoritmi, özellikle şehir hayatında değişiyor. Gündüz doğal ışıkla aydınlatılmayan ofislerde çalışanlar yarı aydınlık şehir gecelerinde uyumaya çalışıyor. Tuba Sarıgül yazısında doğal ışığı ve dinlenmeyi konu ederken Prof. Menemşe Gümüşderelioğlu da karanlık, melatonin hormonu ve sağlıklı bir uyku arasındaki ilgiyi inceliyor.
Şehirlerden biraz uzaklaştığımızda Türkiye doğasının ne kadar farklı ve kendine has olduğunu hep söyleriz. Tuz Gölü bu sözlerin, kelimenin tam anlamıyla doğru olduğu bölgelerden biri. Tuz Gölü elinizi attığınız üç bitkiden birinin endemik olduğu yani dünya üzerinde bu bölgeden başka
hiçbir yerde yetişmediği, özel bir alan. Yazarımız Bülent Gözcelioğlu Prof. Ergin Hamzaoğlu’yla birlikte bölgeye yaptığı gezi dergide.
Özlem İkinci ise sayfalarımıza matematik dünyasının Nobel’i sayılan ve 40 yaşın altındaki bilim insanlarına verilen Fields madalyasını kazanan ilk kadın bilim insanı Maryam Mirzakhani’nin hikâyesini taşıdı. Bu ödülü paylaşanlardan biri olan Artur Ávila’nın da bu ödülü alan ilk Latin Amerikalı matematikçi olması, bilim dünyasında bile eşitsizliklerin ortadan kalkması için alınacak çok yol olduğunu düşündürüyor.
TUSAŞ İHA Sistemleri Mühendislik Müdürlüğü’nde Hava Aracı Genel Tasarım Liderliği görevini sürdüren Gürkan Çetin,
“Türk İnsansız Uçak Sistemlerinin En Gelişmişi: ANKA” başlıklı yazısında beş yıllık emeklerinin ürününü tanıtıyor.
Zeynep Ünalan, “Değişken Sabitler!” başlığıyla fizik sabitlerinin değişip değişemeyeceği tartışmalarını anlatıyor. Özlem İkinci ise, “Bağışıklık Sistemi Dost mu, Düşman mı?” başlıklı yazısıyla besinlerimizde bulunan kimyasal gıda katkı maddeleri ya da zirai ilaçlar gibi çevresel etkenler ve genetik nedenlerle ortaya çıkan otoimmün hastalıklara dikkat çekiyor.
Bahri Karaçay, uyku konusundaki araştırmalardan
örnekler verdiği yazısında yaşamımızın üçte birini geçirdiğimiz dönemi anlatıyor. Radyasyon fizikçisi Yüksel Atakan, baz istasyonları, çevrelerindeki ölçümler ve insana etkileriyle mobil iletişimin nasıl sağlandığını ele alıyor. Yazarımız Abdurrahman Coşkun bu ay hücrelerin protein fabrikaları
olan ribozomları tanıtıyor.
Yarışmak, farklı olmaya çalışmak, gelişmek, en iyi olmak hepimizin ruhunda var. Sadece insanlar mı? İlk bakışta tüm canlılar arasında kıyasıya bir yarış varmış gibi görünüyor. Yarışı “en hızlı koşan”, “en yükseğe sıçrayabilen”, “en kuvvetli olan” kazanıyor gibi. Bu konuyu, sosyal bilimlerin yaşam ve yarışma konusuna yaklaşımlarından ikisiyle
Araştırmacıların kök hücrenin özelliklerini tanımasıyla sağlık alanında çok büyük umutlar doğdu. Doktorlarımız artık çok sayıda hastalıkta hücre tedavisi yöntemini kullanırken, ilerde şeker hastalarının kendi bedenlerinde insülin üretebilmelerinin bile kök hücre tedavisiyle mümkün olabileceğini söylüyorlar.
Kök hücrelerin taşıdığı bu büyük
Anadolu’da seyahat ederken bir anda Mars fotoğraflarında gördüğümüz kızıl toprak ve kayalardan oluşmuş bir yeryüzü deseniyle karşılaşıveririz.
Bu şaşırtıcı manzara bizi yolumuzdan alıkoyar. Hemen bu nadir güzelliği fotoğraflamaya koyuluruz. Dikkatimiz manzaraya kayınca görürüz ki değişen sahneler ve içindeki oyuncular bize bir şeyler söylüyorlar. Çeşitli renk ve desendeki bitki örtüsü, ağaçlar, dereler, evler, kayalar her biri ayrı bir hikâye anlatıyor.
Türkiye’den bilimcilerin de yer aldığı OPERA deney ekibinin bilim tarihine geçecek
buluşunu anlatan “Bukalemun Parçacık Nötrino” başlıklı yazı, bizi en küçüklerin dünyasına götürecek. “Kuantum Penceresinden Biyoloji”
başlıklı yazımız, temel bilimler arasındaki etkileşimlerden yola çıkarak biyolojik ölçekte gerçekleşen kuantum etkilerini ele alıyor.
Çocuk nörolojisi konusunda çalışan ve aynı zamanda müzikle de uğraşan yazarımız Bahri Karaçay “Müzik ve Beyin” başlıklı yazısında müziğin
hafıza, öğrenme ve beyin üzerindeki etkilerini ele alıyor. “Küresel Soğutma” başlıklı yazıda, küresel ısınmaya karşı öne sürülen çözüm
önerilerinden örnekler sunuluyor. Yeni yeni kullanmaya başladığımız temassız kredi kartları, bozuk parayı hayatımızdan çıkarmaya aday.
“Temassız Kredi Kartları Güvenli mi?” başlıklı yazıda bu yeni teknoloji etrafındaki tartışmalara dikkat çekiliyor.
