Insan, değer üreten ve değerle yaşayan bir varlıktır. Denilebilir ki, o, araç gereç üretmeden değer üreten bir varlıktır. Onun yeryüzünde bulunuşu, nesnelerle ve hayvanlarla ilişkisi, belirli değerler çerçevesinde gerçekleşir. Bir zamanlar Anadolu köylüleri, kendi üzerlerinde hayvanların da bir hakkının olduğunu; onlara eziyet edilmemesi, fazla çalıştırılmaması, fazla yükletilmemesi gerektiğini söylerler, bu konuda bir anlayış dillendirirlerdi. Dikkatle bakıldığında, okuma yazma bile bilmeme ihtimali olan bu insanların, varlığa ilişkin açık bir anlayışlarının bulunduğu görülebilir. Hayvanların hakkının kendisine geçmesini istemeyen halk zihniyeti, sahici bir varoluş tutumu sergilemekte, kendi özne konumunu sömürüye ve yağmalamaya dönüştürmeden, etik çerçevede konumlandırabilmektedir.
Benzer şekilde insanın teknoloji ile olan ilişkisi, belirli değerler çerçevesinde ortaya çıkmadığında, bir anlam yitimi yaşanacak; eşyaya, araç gerece, insana verilen anlam dönüşüme uğrayacak, bu da insan olma değerinde bir düşüş oluşturacaktır. Burada sahih olan tutum, öznenin kendi konumunu kaybetmemesi, nesne ile olan ilişkide kendisini nesneleştirmemesi, araçsallaştırmamasıdır. Bu, insanın değerini, ürettiği ve tükettiği teknolojiye göre değil, yüksek erdem ve insanlık değerlerine göre Ölçen bir anlayış olacaktır. Bu zihniyet biçiminde, temelde olan şey, insanın değer üretmesi ve değer Yaşamasıdır. Bu değer de en belirgin şekilde insanın insana, insanın bitkiye, insanın hayvana ve nesneye karşı olan tutumunda ortaya çıkar.(Vefa Taşdelen)