#ekmekarası Henry Charles Bukowski'nin yarı otobiyografik romanı. Otantik ve neredeyse acımasızca açık sözlü, her türlü süsten yoksun bir hikâye.
Henry Chinaski, 1920'li yıllarda kötü koşulların hâlâ sürdüğü bir dönemde büyüdü. Kitabın dili, huzurun olmadığı bir ailede büyümesini yansıtıyor. Babası düzenli olarak ona şiddet uyguluyordu ve okulda da pek sosyal olduğu söylenemezdi. Okulda saldırıya uğradığında, yere düşse bile tekrar ayağa kalkması gerektiğini o günlerde öğrenmişti. Aile geçimini süt dağıtarak sağlayan babası bir gün işini kaybeder. Komşuları bir şey fark etmesin diye, her gün aynı saatte evden çıkıyor akşamları da geç saatlerde dönüyordu. Vakit öldürmek için gittiği kütüphanede, Henry edebiyata olan ilgisini keşfeder. Ergenlik çağında şiddetli akneden muzdarip, bütün gün bir yerde saklanabilmeyi diler ve hikâyeler yazmaya başlar. Üniversitede gazeteciliği tercih eder, eğitiminin ilk dönemine ve savaşa katılmama kararına kısaca değiniliyor. Çevresi genellikle "Amerikan yaşam tarzının" karanlık tarafında bulunan insanlarla çevrilidir. Henry'nin babası onun hikâyelerini gizlice okuyunca, onu öldürmekle tehdit eder. İş o noktaya kadar gelmeden, Henry başının çaresine bakmak zorundadır.
#henrycharlesbukowski hicivli, yer yer komik olmasına rağmen, bir o kadar da dokunaklı ve hüzünlü. Bu yüzden kitapta sessiz, neredeyse şiirsel bir melankoli var.
Almanya doğumlu yazarın ailesi, onu üç yaşında iken yanına almış. Amerikalı şair ve yazarın, ölümüne kadar kırktan fazla eseri yayımlanmış bulunuyor.
