Ancak, Çölde Sayım xii: 6,7’de savımız daha açıkça doğrulanıyor: "Eğer aranızda bir peygamber varsa, Ben, Rab düşte kendimi ona tanıtır," (yani imge ve işaretlerle, çünkü Tanrı Musa'nın kehaneti için işaretler olmayan bir görme der), "onunla düşte konuşurum." (yani gerçek sözcükler ve sesle değil)." Ama kulum Musa öyle değildir; onunla bilmecelerle değil, açıkça, yüz yüze konuşurum, O Rab'bin suretini görüyor" yani beni bir arkadaş gibi görerek ve
korkmadan, benimle konuşur (Mısır'dan Çıkış xxxiii: 17). Bu diğer peygamberlerin gerçek bir ses duymadığını tartışmasız doğruluyor ve Yasa'nın tekrarı xxiv: 10: "O günden bu yana İsrail'de Musa gibi Rab'bin yüz yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı," tümcesi de Musa bile Rab'bin yüzünü görmediği için bu, Rab’bin diğer hiçbiriyle konuşmadığı anlamına gelmelidir. Bunlar Kutsal Kitap'ta Tanrıı ve insan arasında sözü edilen tek iletişim araçları ve dolayısıyla varsayılacak ya da uydurulacak araçlar yalnızca bunlar olabilir. Bedensel yöntemleri araya sokmaksızın akıllarımıza Öz'ünü ilettiği için Tanrı'nın insanla doğrudan iletişime geçebileceğini bütünüyle anlayabiliriz ama doğal bilgimizin temellerince hem kapsanmayan hem de anlaşılmaz olan düşünceleri saf sezgiyle anlayabilen bir insan zorunlu olarak hemcinslerinden çok daha üstün bir zekâya sahip
olmalıdır.
XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!
Bir Başkent
"Bu ne gürültü! İşi başından aşkın ne
çok insan! Yirmi yaşındaki bir kafada
gelecekle ilgili ne çok düşünce! Aşk
konusundaysa bu ne dalgınlık!"
BARNAVE