- (...) Derken 31 Mart koptu. Derken ben kendimi, Trablus çöllerinde buldum. Bir elimde filinta...
- Nedir o?
- Kısa tüfek... Öteki elimde, tentürdiyot şişesi, sargı bezleri... Biz orda boğuşurken, bir de baktık, Balkanlar tutuştu. Trablus'u İtalyanlar'a bırakıp seğirttik. Biz yetişene kadar, düşmanlar Çatalca'ya dayandılar. Çatalca'da kan gövdeyi götüredursun, bizim Hürriyetçiler Babıâli'yi bastı. Hükümet düşürüldü. Harbiye Nazırı öldü. Yerine yenisi çıktı. Derken o Harbiye Nazırı da öldü. "Bu gidişle bize ne vatan toprağı dayanacak, ne de Harbiye Nazırı... Bu hürriyet, hani bizi, birkaç saat içinde Avrupa'nın medeniyet çizgisine eriştirecekti. Sakın bir yanlışlık olmasın!" demeye kalmadı, Dünya Savaşı patladı. Galiçya'dan İran içlerine, Süveyş Kanalı önünden, Hazar Denizi kıyılarına koştuk. Sonunda kendimizi nerde bulsak iyi? Uçurumun dibinde... Oysa, bizim kuşaklar, ne yaptılarsa, İmparatorluk bu uçuruma yuvarlanmasın diye yapmışlardı.