Bununla beraber, en müjdeli ve iyi şeylerin bile yanlış bir tarzının olması mümkün. Umudun da yanlış ve zararlı iki üslubu, faydadan çok zarara neden olabiliyor. İlki, "beklenti" olarak da tanımlanabilecek edilgen ve pasif umut şekli. Bu şekilde bir genel beklenti hali, zamanın sonsuzluğuna veya iradenin yokluğuna oynar. Ya insan kendi kaderinin eli olduğunu yadsır; bir şeylerin kendiliğinden yola gireceği, birilerinin onun için harekete geçeceği, onu kurtaracağı düşüncesiyle avunur. Ya da daha zamanın çok olduğu, öncelikle daha acil başka şeyleri halletmesi gerektiği veya umudu için henüz zamanın gelmediği tedirginliğiyle sürekli bir erteleme içine girer. Umut edilen için sorumluluk alma, harekete geçme zamanı "şimdi" değil, başka zamandır. Şimdi veya daha sonra değilse bile, bir başka dünyada -mesela cennette- elbette güzel bir şeyler olacaktır. İnsan, sadece niyetinin, bunu hak etmeye yeteceğine inanacak kadar safdil veya tembel olabilir. Oysa, herkese yalnızca kendi emeğinin, çabasının karşılığı verilecektir.
Hayatlara dokunmak..
" Bir akşamdı, Haydarpaşa Gar Lokantası'nda oturuyorduk. İlerde bir masada tek başına bir adam, gözleri çakmak çakmak. Epey sonra, kalktı, bizim masaya geldi, zaten sürekli bizim masaya bakıyordu. 'Biraz görüşebilir miyiz?' dedi bana. Altından ne çıkacağı belli değil, ama üzgün haline itiraz edemedim. Perona çıkınca gözleri büsbütün çakmak çakmak, 'Kızımı size borçluyum' diye kekeledi, 'kızım romanınızı gönderdi bana. Okudum, şimdi anlıyorum. Bu dünyadan kızımla dargın ayrılabilirdik...' Ağlıyordu. Şimdi kızına, Ankara'ya gidiyormuş. Ne yapacağımı şaşırdım. Bir yandan da yazarlık hayatımın bir ödülü olduğunu duyumsuyorum bu sözlerin. Peronda bir aşağı bir yukarı dolaştık, trenin kalkış saatine kadar, hiç değilse on-on beş dakika. Şüphesiz, iyi ki yazdım dediğim anlardan biri... "
Sayfa 356 - Everest Yayınları
Reklam
Sen devlet hastanesi kuyruklarında çürüyen bir hastasın diyelim. İçindeki santranç yeteneği yok hükmündedir. İstersen Kasparov’dan yetenekli ol. Dünya şampiyonu olamayacaksın asla. Sağlıktan yana şansın yaver değilse, hiçsin. Veya parasızlıktan geceleri kağıt topluyorsun, hasta ailene bakıyorsun. Einstein da olsan hiç hükmündedir. Ya da doğuştan kör olsun, ama içinde muhteşem bir resim kabiliyeti var. Var mı anlamı? Her şeyin olsa da zekan yokken olmaz bazı şeyler. Ok bin saat çalıştığını öteki bir saatte hallediyorsa, sen yanlış meslektesin. Hırs mı? Saçlarını yolmakdan başka yaramaz işe. Ya da zeka, para ve sağlığın olduğu halde doğuştan çirkin sen, amacın güzellik kraliçesi olmak olmamalı.Doğduğunda bulduğun yarın inşaatı iyi incelemeli insan. En değerli hedef kendiliktir.
Sayfa 133Kitabı okudu
"Hiçbir gerçek yoktur ki, karşıtı da gerçek olmasın! Yani şöyle: Bir gerçek ancak tek taraflıysa dile getirilip sözcüklere dökülebilir. Düşüncelerle düşünülüp sözcüklerle söylenebilen ne varsa tek taraflıdır, hepsi tek taraflı, hepsi yarım, hepsi bütünlükten, mükemmellikten ve birlikten yoksun. Ulu Gotama öğrencilerine dünyadan söz açarken, çile ve esenlik diye ikiye ayırdı. Başka türlüsü olanaksızdır, öğretmek isteyen birinin izleyeceği başka yol yoktur. Ancak dünyanın kendisi, gerek çevremizdeki, gerek içimizdeki varlık asla tek taraflı değildir. Asla bir insan ya da bir eylem tümüyle Sansara, tümüyle Nirvana değildir, asla bir insan tümüyle kutsal ya da tümüyle günahkar olamaz. Böyle gibi görünmesi yanılmamızdan, zamana gerçek bir nesne gibi bakmamızdandır. Zaman gerçek değildir, Govinda, ben sık sık yaşadım bunu. Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka şey değildir."
Sayfa 141Kitabı okudu
susunca yok oluyormuş insan
Susmana sebep olan bir diğer inanç da “Konuşsam ne olacak ki?” inancıdır. Eğer bu inanca sahipsen, hayatında bir şeylerin daha iyiye gitmesini sağlayan tek şeyin eylem olduğunu düşünüyorsundur. Yani bir derdin ya da isteğin olduğunda bunu konuşmanın tek gerekçesi, karşı tarafın bu konuda bir şeyler yapabilmek ihtimalidir sana göre. Oysa gerçekte durum bunun tam tersidir. Hissettiğin herhangi bir şeyi başka bir insana aktardığında, karşındaki insan sana hiç tepki vermeyip gözleriyle sadece şefkatli bir şekilde baksa bile kendini daha iyi hissedersin. Her zaman dikkatimi çe ken ve beni hâlâ şaşırtan bir şey var. Psikoterapide ilk seans ta, karşı tarafın hikâyesini alırız sadece; bugüne kadar neler yapmış, hangi sorunları yaşamış, nasıl bir ailede büyümüş, hangi tedavileri görmüş, vesaire. Acil bir durum söz konusu değilse, genelde ilk seansta bir yorum yapmaya fırsat olmaz, sadece karşı tarafı dinleriz, tanımaya çalışırız. Ve neredeyse istisnasız bir şekilde, her ilk seansın sonunda danışanlar çok rahatladıklarını ifade ederler, hâlbuki tek yaptıkları onları dinleyen birilerine kendilerini anlatmaktır. Yani sadece an latmak bile kayda değer bir etkiye sahiptir. Hatta bir kişiye değil cansız bir nesneye anlatmak, bir kâğıda yazmak bile benzer etki yaratabilir.
Sayfa 121Kitabı okudu
Bir çocuk dünyaya geldiği zaman, ebeveyninden en çok ihtiyaç ihtiyaç duyduğu şey sevgidir; yani şefkât, dikkat, ilgi, korunma, dostluk ve iletişim kurma isteğidir. Bunlar sağlandığı takdirde, bedenleri hayatları boyunca bu iyi anıları taşıyacaktır ve sonra yetişkinler olarak aynı sevgiyi kendi çocuklarına aktarabileceklerdir. Ancak durum böyle değilse, çocuklar hayatları boyunca ilk hayati ihtiyaçlarının tatmin edilmesine dair bir özlemle baş başa kalacaklardır. Buna karşılık, çocuklar “yetiştirme” adı altında ne kadar acımasız bir şekilde sevgiden mahrum bırakılır, yadsınır ya da kötü muamele görürse, yetişkin oldukları zaman -en çok ihtiyaç duyduklarında o sevgiyi vermeyen- aynı anne babaya ya da onların yerindeki kişilere o kadar bel bağlayacaklardır. Bu bedenin normal tepkisidir. Beden tam olarak neye ihtiyaç duyduğunu bilir, mahrum kaldıklarını unutamaz, mahrumiyet ya da boşluk oradadır, doldurulmayı bekler.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.