İhsan Oktay Onar'ın bu muhteşem kitabında tek eksik olan bir sözlük. Bu kitap kelime dağarcığınızı geliştiriyor...
İhsan bey'in bu kadar kelimeyi nasıl öğrendiğini merak ediyorum doğrusu. Bir elimde kitap, Bir elimde tablet. Tableti sözlük olarak kullanıyorum. Şu an itibari ile 10 sayfalık bir sözlüğüm oldu. Bu sebeple bu kitabı bitirmek öyle
Esasen vokabüler üzerinde durmak, yani, yerleşmiş kelimeleri 'Arapçadır' diye atmaya kalkmak, sadece cehaletle kabil-i izahtır. Fransızcada aslı Fransızca olan kelimelerin sayısı yüz elliyi geçmez.
Türkçenin söz varlığını, başta Arapça ve Farsça olmak üzere yabancı dillerden geçen kelimelerden arındırarak özleştirme hareketi, diğer bir deyişle “Dil İnkılâbı”, Tanzimât ile başlar ve bilhassâ Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk’ün özverili çalışmalarıyla hızlı bir şekilde devam eder. Başlatılan bu hareket, sadece yabancı dillerden geçen
Okumam ara ara oldu ve biraz uzun sürdü.Kadir Mısıroğlu inanıyorum ki İslamiyet için elinden geleni yapan,vatanına milletine bağlı,yazarken de konuşurken de Allah rızası için yapan birisi.Türkçe meselesinde de hayli haklı.İlk baskısı 93 de yapılan bu kitabın 2013 de genişletilmiş hali bir hayli zengin.Yer yer belgelerin neşri,gazete küpürleri ve dil meselesinde hatırı sayılır şahısların makaleleri kitabı zenginleştirmiş.Hulasa dilimizdeki hususen arapça kökenli kelimelerin yerine uydurma kelimeler ikame etmenin yegane amacı kelimeler üzerinden düşünen milleti ruhsuz bir yapıya büründürmek ve İslam'dan uzaklaştırmaktır.Mesele dildeki yabancı kelimeleri atmak ise Fransızca'dan vesair dillerden binlerce kelime alan Türkçe'yi arındırın bakalım yok oluyor mu olmuyor mu?Bir yabancı kelime kendi milli hançeremizden geçtikten ve bizim terkibimize maruz kaldıktan sonra bize aittir.Dünya üzerinde başka dilden kelime devşirmemiş dil yoktur vesselam.Okuyun ve okutun bu kitabı mukaddesatçı gençliğe.
Geoffrey Lewis, on iki ana başlık altında topladığı Trajik Başarı- Türk Dil Reformu adlı eserinde dilimizin geçmişten günümüze süregelen sorunlarına kısa kısa değinerek daha geniş bir çerçevede Türk Dil Reformu/ Türk Dil Devrimi’ni okuruna açıklamaya çalışmıştır. Yazarın hem iyi bir dil bilimci olması hem de Türk olmaması, anlatmış olduğu konulara
Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz.
Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
- 20 sene önce, "uyduruk Türkçe" yanlısı uyduruk adamlara mukabil, "Yaşayan Türkçe" tekerlemecisi uyduruk adamlar için, "Türkçe mesele konuşarak yaşar!" demiştim. Yoksa basit hayvanî ve nebatî ihtiyaçlar çerçevesinde konuşacaksan, öyle desen ne olur, böyle desen ne olur. Keyfiyet bu olduktan sonra, lûgat hafızı
Zengin bir dil, zengin bir düşünce, canlı bir zihin yapısı, sağlam bir bilim ve kültür demektir. Hatta dini bile kuvvetlendiren bir imkândır. Çünkü kelime gücü ifade gücü demektir. İfade arttıkça hem anlayış hem de anlatış güçlenir.
O halde dilimizin içine başka dillerden çok sayıda kelime geldiyse buna hemen zaaf diyemeyiz. Çünkü o kelimeler
Türkçülere göre, Öztürkçeciler daha dilden çıkarılan kelimelerin seçilmesinden başlayarak Türkçeye “zarar” vermeye başlıyorlardı. Türkçeye Arapça ve Farsçadan girmiş olmasına rağmen yüzyıllardır kullanılan ve Türk köylüsünün bile ağzından düşürmediği kelimeleri atıyor, bu kelimelerin yerine de çoğu “uydurma” olan Türkçe
kelimeler koyuyorlardı. Ancak, Batılı dillerden Türkçeye giren kelimelere
dokunmuyorlardı. Sançar’a göre, demek ki, buradaki amaç dili yabancı kelimelerden
temizlemek değil, Türkçedeki doğu kökenli kelimeleri tasfiye etmekti. Türkçüler için
Öztürkçecilerin dilden tasfiye ettikleri Türkçeleşmiş kelimelerin yerine dile
yerleştirmeye çalıştıkları kelimeler de “sorunluydu.” Meselâ Nejdet Sançar’a göre,
“örneğin” kelimesinin aslı Ermenice “ornagın”dı. Öztürkçeciler bu kelimeyi biraz
incelterek Türkçeye sokmuşlardı. Süleyman Aksoyalp ise “gerçek” ve “gerçeklik”
kelimelerini eleştiriyordu. Ona göre “gerçeklik” kelimesinin karşılığı “hakikat”ti.
Halbuki insanlar “gerçeklik” yerine “gerçek” kelimesini kullanmaktaydılar, ki bu
kelimenin karşılığı “hakikî”dir. Bu itibarla “memleket gerçekleri” yerine “memleket gerçeklikleri” demek lâzımdır. Çünkü burada söylenmek istenen “memleket
hakikatlari”dir, “memleket hakikîleri” değil
..., dilimize yerleşmiş yabancı kökenli sözcüklerin bizim tarihimizde özel bir durumu bulunduğunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir. Türk Dilini Koruma ve Geliştirme Cemiyeti'nin kesinlikle bildirdiğine göre, atalarımız, savaşçı bir ulusun kahramanları olarak, tüm o yabancı sözcükleri fethetmişlerdir: "Türk dili, daha ilk çağlardan beri alelâde bir kavim ve kabile insanı, hatta köşesinde kalmış, basit bir millet dili olarak değil, tam mânasıyla ülkelere ve medeniyetlere hâkim bir imparatorluk lisanı halinde kurulmuş ve öyle gelişmiştir. Milletimiz başka milletlere yalnız kılıç kuvvetiyle değil, dil, kültür ve kafa kuvvetiyle de hâkim olabilmek için fethettiği bu kelimeleri, kendi millî zevki, millî grameri, dil musikisi velhasıl millî uslûbiyle işleyerek hem ses hem mâna bakımından Türkçeleştirilmiş kelimeler halinde kullanılmıştır"
Bir milleti diğer uluslardan ayıran en önemli özelliği o milletin dilidir. Dil tıpkı insanın kendi benliği gibi ait olduğu millete sıkı sıkıya bağlıdır en azından bağlı olmalıdır. Türkçe ise bir çoğumuzun konuştuğu fakat çok azımızın gerçekten bildiği mazlum bir dildir çünkü bildiğimizi sandığımız dile, zincir vurulmuş ve gelişimi engellenmiştir.
‘Ya nihilistlerin torunlarının çocukları, adına dünya görüşü dediğimiz, ibadet malzemesi satan tozlu dükkandan çoktan çekip gitmişlerse? Ya av hayvanlarının patikaları üzerinden ormana, ulaşmak şöyle dursun, onları görmemizin bile mümkün olmadığı bir yere geri dönmek üzere kıymet ve önemin, faydalı ve gereklinin, gerçek ve doğrunun yarısı çoktan