ŞİİR KERE ŞİİR HEP ACI EDER Acılar yeniden filiz verdi\yeniden yağmur yağdı toprağa annem yeniden dirildi\ gördüm yeniden kurum tutmuş toprakla sıvadım yüzümü benim için budur bahar budur ve söz burada kesilmezse bileklerimden akar kelimeler belki beni biraz daha\ biraz daha ve biraz daha uyutur budur işte anlayamadığım çünkü kelimeler nasıl
"İşte, demek böyle duş alınabiliyormuş. Aynen çocuklar gibi. Savaş sırasında buradayken, onların sık sık üzerlerinde elbise, dışarıda koşturduklarını görürdüm. Yağmur altınca dans eden onca küçük kahverengi vücuttan daha sevimli bir şey olamaz. Utanç yok, mahcubiyet yok." "Tıpkı olması gerektiği gibi."
Sayfa 257
Reklam
CENAZE MERASİMİM Bizim avludan mı kalkacak cenazem? Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? Asansöre sığmaz tabut, merdivenler daracık Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, belki ıslak asfaltıyla yağmur. Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi. Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem, bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur. Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, meraklıdır ölülere çocuklar. Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize... NAZIM HİKMET
Yağmur Damlası Sensizliğe el pençe divan durdu gönül Bahtiyar oldu ağır ağır yürüdü ömür Sığınaklar arasına sığındım Sağanak yağmurlar altında ıslandım Bir an bile ağlamadım Kırılmadım gülüm Bugün yıkık duvarlar arasında yürüyorum Savaş sonrası şehir gibi yüreğim Kaldırımlar yürüyen merdiven misali Ben yürüdükçe onlar beni geriye
Evrenin midyeleşmesinden daha korkunç bir şey vardır; o da kendi bedenimizin sürekli olarak midye cevherine dönüşmesidir.Bu çöküş öylesine şiddetlidir ki , her insanı doğrudan ölüme götürür.Deyim yerindeyse insan oluşurken bir topak sıvıdan ibaretse, ki bu sıvı küçük olsa da midye cevheri içermekten uzaktır, anne rahminde gelişirken midye tortuları oluşturmaya başlar.Doğumun hemen arkasından bu tortular henüz oldukça yumuşak ve esnektir, yeni doğmuş bebeklerin başlarında bellidir bu.Ancak pek az zaman sonra küçük bedenin kemikleşmesi, sert, taşsı bir kabuğun beyni çevreleyip sıkıştırması öylesine ilerler ki çocuğun bedeni kaskatı bir biçim alır.Anne baba sevinir, çocuklarını ilk kez tam bir insan olarak görürler.Çocuklarının yürümeye başlar başlamaz midyelerle dolacağını, kendisini bekleyen kesin sona doğru düşe kalka ilerlediğini anlamazlar.Öte yandan, yaşlı biriyle karşılaştırıldığında çocuklar imrenilesi bir durumdadır.Çünkü insan yaşlandıkça bedeninin taşlaşması da açık seçik ortaya çıkar: Derisi pürüzlenir, saçları dökülür,damarları, kalbi, beyni kireçlenir, sırtı kamburlaşır, bütün bedeni, midyenin iç yapısına uygun olarak, eğrilip bükülür, sonunda mezara girdiğinde acınası bir midye taşı yığınından başka bir şey değildir.İş bununla da bitmez.Çünkü yağmur yağar, yağmur damlaları toprağa işler, su o insanın bedenini aşındırır, un ufak eder, bu zerreleri alıp midye tabakasına taşır, orada insan , bildiğimiz taş midyeleri halini alıp huzura erer.
Futbol Oynayan Çocuklar Yağmurlu bir gün Dışarda futbol oynuyor çocuklar Uykularından balçık akıyor Umulmadık goller peşinde hepsi Ve yağmur yutuyor bütün golleri
Reklam
Fedakarlık
Bir sabah lojmanın önüne bir kamyonet geldi, evdeki eşyaların bir kısmı sessizce kamyonete yüklendi. Eşyalar yüklenirken yardım etmedim. Bir kenarda ellerim çenemde, oturup sessiz sessiz seyrettim. İçimde bir ağlama duygusu kabarıyordu, ama ağlamaya bile gücüm yoktu, çocuk kalbimle kırılmış, incinmiştim. Bütün güvenim zedelenmiş, bütün sevincim
Eğitim-Bir-Sen yayınları
ÖLÜM BİLE Ölüm bile geç kaldıktan sonra Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı Ben her şey bir ırmaktır sanırdım Bunun için günlükler tutmaya kalktım Ve tarihleri karıştırdım nasıl da Aldım şapkamı gidiyorum şimdi İniyorum kentin çekirdeğine kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak Ben odama döneyim en iyisi Öyleyse nice yağmur Niye bir kız saçı gibi sokaklarda Aynaya baksam kalbim görünür Aklımda gitgide büyüyen yara Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra Ahmet Erhan
Bizim avludan mı kalkacak cenazem? Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? Asansöre sığmaz tabut, merdivenler daracık Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, belki ıslak asfaltıyla yağmur. Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi. Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem, bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur. Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, meraklıdır ölülere çocuklar. Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize... NAZIM HİKMET
YALNIZ BENİM İÇİN OL Yağmur gibi yağ Güneş gibi doğ Ömür gibi ol Başkası için değil Yalnız benim için ol
Reklam
Aslında su gibidir çocuklar.Tertemiz,berrak,akıcı,yağmur gibi ... Çocuklarına baktıkça annelerin gözleri bu yüzden dolar.Üzerimize yağın çocuklar,sizinle ıslanmayacaksak büyümenin ne anlamı var?
Gelip geçen bir yağmurdu deme, arkadaşAtatürk,Atatürk mezarından geri gel.Mezara ben yatmak istiyorum.Atatürk'üm,arkadaş ölmeden önce ülkemizin deliğine bir kapı astı.Dedi ki:''Size bu kapıyı takıyorum, iyi yaşayın hikmet barışta.Geride size güzel bir dünya bırakmak istiyorum, kapıyı kapatın herkese açmayın.Önce kim olduğunu sorun.Beni hatırlayın, iyi yaşayın.''Biz uyurken, arkadaş ülkemizin kapısını kim açtı?Uzun elli demokrat kurdu.Bizim, arkadaş, kurt gözüne biraz korku salacak köpeklerimiz yoktu.Bak ,arkadaş, kim orada?NATO kiss me baby.Yeşil çorapları, kısa geceleri vardı.Bir rüzgar, arkadaş,mavi bir kuş bunu gördü ve yere düştü,kalbinde korku.NATO, arkadaş,Truman,silahları ,kitapları,Amerikan asker postalları, ordu çorapları, yeşil çoraplar rüzgarla kapımızdan girdiler.Kapıyı yapan öldü-ah Atatürk'üm ölen yıldızlar, kalbimin kuşu, sarı bülbül.Demokratlar, arkadaş,ah, nasıl dileniyorlar, bir çorap alıyor, bir Türk askeri veriyorlar.Yeşil çoraplara karşı bu gümüş çocuklar,arkadaş, o yabancı rüzgarla ülkemizin kapısından geri geri çıktılar. -Nereye gümüş kuşum? -Koreye, kardeş, anneme selam söyle, söyle ona, ağlamasın. NATO diyor ki: -Unhappy boyI need you,I want you -Do you need me? -Yes, love story Kore'de yağmur yağıyordu. Üç ölü Türk askerin kara gözleri yerde, arkadaş.Kore dünyasında çekik gözlü insanlar olduğuna hala şaşırmaya devam ediyorlardı.Ölmüş gümüş kuş.Irmakta kırılmış tüyler.Bir anne toprağa ağlıyor.Ana yüreğinde kırk çivi.
Sayfa 188 - Turkuvaz KitapKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.