“Derin nefes al sevgilim,” dedi Melina. Son nefesini aldı Lefteri.
Daldılar derinlere derinlere. Denizkızı Melina sevdasına kavuştu. Denizin bittiği yerlere gittiler, Karya mezarlarına, yüksek manastırlara...
Prostia’ya sonbaharın geldiği sadece sessizlikten anlaşılır. Dağlar morarır. Zeytinlikler geceleri birbirini suskunluğa davet eder. Herkes birbirinden çekinir. Artık uzak konuşmalar zamanıdır. Köyün en büyük sesi, Bostanlık Koyu’ndaki kırmızı kiremitli ilkokuldan gelir. Teneffüslerde.
Tedirginlikti Anya. Belki de bütün güzelliklerin in sanı kıpırtısız bırakıp kendi suyuna çekecek olması kadar ürpertici. Koca koyu bir denizin içine düşmek ve bir daha çıkamamak. Hep yüzeye yansıyan güneş ışığına doğru çıkmak isteyip çırpınmak. Nefessiz çırpınmak. Ölüm kabuslarından uyanır gibi koyu.
Kitap 22 kısa, enteresan hikayeden oluşuyor. İlk okumada yazılanı anlamak çok zor, kendine has bir dili var. Çok fazla argo içeriyor. Uğur Yücel "Sinemacı kitabı" diye bahsetmiş. Dilini, kalemini, hikayelerini sevemedim.
Yağmur KesiğiUğur Yücel · Can Yayınları · 2013102 okunma
Bu kimsesizlikten korkar olmuştu Doktor. Kalem gibi sandalının içinde Çalamanyos Kumsalı’na giderken denizde ondan başka hiçbir canlı yoktu. Köye doğru dönüp baktı. Sandalın kıç omuzluğunda yaklaşık on metre arkasında kel kafalı, uzun bıyıklı fırtınada kaybolmuş eski gemici Aleko’ya benzer bir yüz gördü. Suya dalıp dalıp çıkıyordu Aleko. Götü yemedi Doktor’un. Hızla dümeni sancağa kırıp yol kesti.
Erik rakısını mermer tezgâha koydu... Mırıldanıp duyduğu Kuran okunuşunu müziklendirmeye çalıştı. Sağ elini yumruk gibi sıkıp boşaltıp armoniyi bulmak istiyordu. İki elini tezgâha koydu. Piyano çalarmış gibi basmaya başladı.