Son biranın dibine gelmişken yağmur çişelemeye başladı. Gün batıyordu,gök karanlık deniz kurşiniydi. Üsküdar'a kalkan motorların dalgaları kayalıklara vuruyor,açıklardan kocaman gemiler geçiyordu. Gemiler geçiriyordu Batı'dan gemiler geçiyordu Doğudan,gemiler geçiyordu kuzeyden ve geneyden,her yönden gemiler geçiyordu ama hiçbiri benim için geçmiyordu. Yanlız başıma oturuyordum. Gidecek yerin yoktu. Gitmek istediğim bir yer yoktu. Son balonlarında patlıyordu hayatımın. Cebime taş doldursam atlasam denize diye düşündüm. Aklıma başka fikir gelmiyordu. Çevreme baktım taş yoktu. Kendi kendime güldüm, sonra kalktım yaya geçidinin karşısındaki Tekel'den iki bira daha alıp geri döndüm. Akşamın alacakaranlığında,tepemde martılar eriyipde şu dünyadan bir parça olsam,dirhem dirhem kaybolsam diye düşündüm, yavaş yavaş içmeye devam ettim.
En büyük ihanetin ardından saçma sapan bir sürü tetkik ve ilaç tedavilerine maruz kalmıştım. Bunun kendime yapılmasına müsaade etmemin ek nedeni dünya üzerindeki adıma rezerve edilmiş zamanımı kaliteli ve olması gerektiği şekilde harcamamış olmamdı.
Sevgili olmaktan da kıymetli bir insanı anlamaya çalışmak, değer vermek. Menfaatsiz yakınlık kurmayı kabullenmektir insanlık. Koşulsuz sevgi, saygı ve dostluk, insan olmanın en önemli koşuludur.
"Agastya: İndra'nın yağmur yağdırması ya da yağdırmaması
önemli değildir. Eğer bana hiç saygı göstermezse,
kendimi lndra'ya dönüştürürüm ve tüm yaratıkları canlı olarak
muhafaza ederim. Hatta, "tekrar tekrar yeni dünyalar
yaratabilirim 'dedi.
Eski çağlarda, Agastya adındaki kutsal bir adam Hindistan'ın orta kesiminde Vindya