Yazar ile 5 ya da 6. sınıfta falan tanışma fırsatım olmuştu yanılmıyorsam, yağmurlu bir Beyoğlu'nda ofisine gitmiştik. Çok güzeldi...
Belki de o sebep olmasaydı adamı ömrü hayatımda hiç tanımazdım diye düşünüyorum, ideolojiler çok farklı benim için. Kafa uymuyor diye kimseyi okumamazlık etmiyorum zaten ama rastlaması zor oluyor.
Mesela Mustafa Kutlu gibi... Murat Menteş'in sağcı versiyonu gibi sanki. Aynı absürt komedi, absürt sahneler, ağlatan ve güldüren latifeler. (Eksikleri var tabi ama onları aşağıya yazacağım.)
Bu kitap yarım kalmış, kalkınca unutulmuş zar zor hatırlanmış bir rüyaya benziyor. İlk 10 sayfa çok başka bir şeyi anlatıyor, 90-100 sayfa çok farklı bir kafada ilerliyor, son 40-50 sayfalık kısmında ayrı bir hengame kopuyor. O 90-100 sayfalık kısımda bahsedilen aşklar, isimler hep yarım kalmış.
Belki de yarım kalması güzel olmuş olabilir, bir küçük klasik kasaba romanı olur çıkardı heralde.
Ben olsaydım kitap kapağına çok farklı bir şey yapardım. Kitabı okumakla okumamak arasında gidip gelmiştim zaten. Kapakta ya kumsalda bir gece vakti el sanatları dükkanının bir temsili fotoğrafını koyardım ya da her biri ayrı dünyada olan büyük bir kalabalık bir resmi çizdirirdim. Büyük ihtimal son dediğimi yaptırırdım çünkü kitabın son bölümü gerçekten absürt bir sahne içindeydi.
Yine de tadından yenmez bir kitaptı. Gözümden yaş geldiği oldu. Güldüğüm oldu.
Bir gece vakti kafam da yerinde değil neler yazıyorum hiçbir fikrim yok dinlediğim türkü arkada bağırırken saçmalamış da olabilirim. Dönüp sabah veya başka bir zaman tekrar okumam, gelip de okuyan olmaz zaten.
Bu kadardı. İyi geceler Ayşegül... :')