Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Safî iyiliğin gülümser bir hüzün olduğunu onun şahsında gördüm.Ezelden mahzun bir kalbi vardı, lakin yüzü daima gülümserdi.Hayatta kendisini unutmuş, yalnız etrafını ve bilhassa etrafında doğan ve büyüyen çocukları düşünmekte olduğu anlaşılırdı. … Yeryüzünde onu tanımasaydım insanlık hakkında bedbin bir fikir taşıyarak hayattan geçecektim.
Sayfa 16 - İstanbul Fetih CemiyetiKitabı okudu
Bizde eserler bir nakisa yüzünden kenarda kalıyorlar: Okumakta tekâsül. Bu nakisa ile büyükten küçüğe kadar bütün bu nesil maluldür; gençliğinde okuduğu eserleri bir daha eline almaz, tekrar eline alsa bile gelişigüzel karıştırır, sayfalarda eski hatıralarını arar ve kapar, mamafih o eserler hakkında yine fıkirlerini söyler; farkında olmaz ki on sekiz yahut yirmi yaşındaki zevki ve kafasıyla edindiği bir fikri kırk yahut elli yaşında tekrar ediyor. tekâsül: tembellik, üşenme, gevşeklik, kayıtsızlık
Sayfa 201 - İstanbul Fetih Cemiyeti , 12. BaskıKitabı okudu
Reklam
NANAM Safî iyiliğin gülümser bir hüzün olduğunu onun şahsında gördüm.Ezelden mahzun bir kalbi vardı, lakin yüzü daima gülümserdi.Hayatta kendisini unutmuş, yalnız etrafını ve bilhassa etrafında doğan ve büyüyen çocukları düşünmekte olduğu anlaşılırdı. Yeryüzünde onu tanımasaydım insanlık hakkında bedbin bir fikir taşıyarak hayattan geçecektim.
Yahya Kemal Beyatlı Türk şiirinin kelime sihirbazıdır. Sadece onun gibi bir yetenek aruz vezniyle yazılmış bir şiiri on dörtlü hece vezni zannedebilecek biçime getirebilir. Hakkında yazılan yorumlarda bazı şiirlerinde tek bir kelimeyi seçmek için bir ay beklediği anlatılır.
"O eski İstanbul; o büyük, o güzel, o rengarenk İstanbul ki bir defa gören Avrupalılar memleketlerine dönünce nakletmekle, yazmakla, çizmekle bitiremiyorlardı. Fransız ressamlarının o zaman bıraktıkları resimler hala gözlerimizi kamaştırıyor. O İstanbul ki İran'ın şehrî (kibar) sefirimiz Dürri Efendi'ye, bir çocuk gibi merakla şaşasını soruyordu. O İstanbul ki içinde doğan, yaşayan İstanbullular bile tamamıyla ihata edemezler (etraflı şekilde kavrayamazlar): büyüklüğüne şaşarlar, hakkında hurafeler naklederlerdi. O İstanbul Sultan Mahmud'un şehri terk edip Boğaziçi'ne yerleşmeye gittiği güne kadar böyleydi. Ondan sonra suyu sızmış bir kasedeki gül gibi yavaş yavaş soldu. Yaprakları döküldü, bitti."
Sayfa 146Kitabı okudu
Otuzyedi seneden beri yeni Türk neslinin gözlerini kamaştırırmış olan bu iki eseri tekrar okudum. Bizde eserler bir nakîsa (eksiklik) yüzünden kenarda kalıyorlar: Okumakta tekâsül (tembellik). Bu esksiklik ile büyükten küçüğe bu nesil ma'lûl( hastalıklı)dür; gençliğinde okuduğu eserleri bir daha eline almaz, tekrar eline alsa bile gelişi güzel karıştırır, sahîfelerde eski hâtıralarını arar ve kapar, mamâfih o eserler hakkında yine fikirlerini söyler; farkında olmaz onsekiz yahut kırk yahut elli yaşında tekrar ediyor.»
Reklam
SİYASİ MUHACİR TÜRKLERLE İLİŞKİLERİ Resulzade, Türk Ocağı reisi ve milletvekili olarak Cumhuriyet döneminde Komünizmin Rusya’ya hakim olmasından sonra memleketlerini terk edip ülke dışına, ağırlıklı olarak Türkiye'ye gelen siyasi muhacirlerle çok yakından ilgilenmiştir. Bu alakası ile ilgili çok sayıda vesika bulunmaktadır. Mirza
"Kur’an bilmeyen bu mûsikîyi yapamaz”
"Kur’an bilmeyen bu mûsikîyi yapamaz” Bu söz, hocam merhum Bekir Sıdkı Sezgin’e ait bir söz. Bu sözü de, ancak Kur’an ile iştigâl etmiş, Kur’ân’ı bilen bir mûsikî üstâdı söyleyebilirdi. Söz hakikate uygun bir söz. Çünkü merhum hocamın “bu mûsikî” ile kasdettiği, Kur’an’dan neş’et eden bu medeniyetin mûsikîsidir ve Yahya Kemal Beyatlı, “Eski
Sayfa 21 - Büyüyen Ay Yayınları 1.baskı
Tekrar oku
Gençliğinde okuduğu eserleri bir daha eline almaz, tekrar eline alsa bile gelişi güzel karıştırır, sahîfelerde eski hâtıralarını arar ve kapar, maamâfih o eserler hakkında yine fikirlerini söyler; farkında olmaz ki onsekiz vahut yirmi yaşındaki zevki ve kafasıyle edindiği bir fikri kırk yahut elli yaşında tekrar ediyor. Çocukken okuduğumuz kitapların hepsi aynı kıymette miydiler? O kitapları bir daha elimize alırsak anlarız ki bâzılarını, sırf o yaşa mahsus bir lezzetle tatmışız, bâzılarını da o yaşta tam bir derecede anlayamamışız.
“Yeryüzünde onu tanımasaydım insanlık hakkında bedbin bir fikir taşıyarak hayattan geçecektim.”
Reklam
milletin dili ve şiir bağlantısı hakkında
..çünkü bir milletin lisanı şiir gibi âteşîn ( atesten) bir örs ve çekiç arasında işlenebilir di.
Sayfa 273 - istanbul fetih cemiyetiKitabı okudu
şiir, şâir hakkında
* Paul Verlaine ölmeden biraz önce demistj ki : Ben sembolist değilim,ben bir dalın üstünde öten bir kuşum, nitekim Emile Zola da bir öküzdür. :) , * Verlaine in bahsettiği kuş gibj ötmek şiirdir. * Taine in Sanatların Tabiati diye meşhur mebhasindeki tariftir . Hayatta şiir diye tabiati kendine has bir şey vardır, madeni malumdur, bizim hislerimizdir, huzunlerimizdir, şevklerimjzdir, ihtiraslarimizdir, sanatı da malumdur ; lisandir , vezindir, kafiyedir, şu ve bu marifettir . ....Ne his ne sanat kafi . Şiiri şair olarak yaratılmış bir insan ifade edebiliyor. ..
Sayfa 270 - istanbul fetih cemiyetiKitabı okudu
şairlik hakkında narin bir cümle
...Şiir denilen ezelì yazın içinde bir ağustos böceği olmak bile bir varlık sayılır. :)
Sayfa 270 - istanbul fetih cemiyetiKitabı okudu
kendi şairliği ve şair kavramı hakkında
Eğer şiir mukadderatima karışmasaydi cok isabet olurdu. Yalnız bunu da söyleyeyim ki bir insanın hayatında şiiri anlamaması büyük bir noksandir; çünkü hazlarin en derini ve en güzelidir. Akıllı olanlaryalnız anlamakla iktifa etmelidirler. Şiiri anlamak ve söylememek yanj adini şair çıkarmamak eğer mumkun olursa en iyj yoldur.... Gerçek şairler şiirle malul olarak doğarlar. İsteseler de yqratilislarindan siyirilamazlar. Onlar şiiri bırakmak isteseler şiir onları bırakmaz. En iyilerinden hepsi değilse bile, herhalde bir çoğu gencliklerinde takdir edilmezler, ancak ihtiyarliklarinda hatta bazı kere ancak ölümlerinde sonra halka saygısını görürler. İlk eserlerini verdikleri zaman çok güç olarak şâirler sırasına konulurlar. Heyhat bir defada o sıraya girerlerse şairligin damgası alinlarında bir mahkum işareti gibi durur . Ciddi meslekler, mevkiler ve jsler kendilerine çok görülür. Hayatın saadetleri kendilerine bir türlü yarastirilamaz. Gariptir ki şair doğmanin en büyük belasını gene çok öz, çok şahsi ,yepyeni ve birkaç yüz sene payidar olacak kadar kudretli eser veren asıl iyi sairler çeker. Bu hal bizde de böyledir. Frenklerde de. Bu zavallıların çıktıkları uzun yolun son ucu ancak antolojiler ve mektep kitapları olur. Gerçek şâirler hemen daima aşk saadetinden mahrum yaşar ve ölürler. Kadınlar şair sevmez. Aşkta saadete mazhar olmuş büyük sairler bizde ve Avrupa da nadirdir.
Sayfa 252 - istanbul fetih cemiyetiKitabı okudu
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.