"Halka vergilerden nefes aldırmazken zenginlere büyük imtiyazlar veren, din adamlarını kendine bağlayıp, yönetimine karşı gelenleri ve eleştirenleri içeri atıp, meclisi de işlevsiz hale getiren İngiltere Kralı I. Charles."
Kaynak: Yakın Çağlar Tarihi
Tanrı'nın kulu olmayı bir alçalış gibi gören züppe ruh, farkında değildir ki, Tanrı'ya köle olunmaz, ancak kul olunur. Köle oluş, ancak insanların kendileri arasında doğan bir düşüş ve alçalıştır. Kimi zaman, alçalan ruh, başka bir insanın veya sembolün kölesi olur. Bu kölelik onun elini kolunu bağlar. Önun gerçek özgürlüğü yok eder. Tanrı'ya kul olmak, Tanrı'ya teslim olmaksa kendi özgür özgürlüğü buldurur. Kendi öz damarına inmiş olur böylece insan. İşte o ve insan Allah'a şahdamardan daha yakın olur. Ve işte o zaman, insan, Tanrı'nın halifesi olur. İşte o vakit, kuyunun ağzındaki ilâhî ışık aydınlatırımızı yöremizi. İşte o vakit, kutlu bıçak yırtmış olur karanlığı. İşte o vakit, kurbanın kutlu kanı, bir bereket gibi, Tanrievi'nin toprağına akmış olur. Tarihî ve sosyal özgürlük, bu şehitler ve kurban kanında ebedi bir filiz gibi göğerir. Susayan ve hıçkıran her çağ, gerçekte o bıçağı ve kurbanı çağırmıştır. Kutlu bıçak ve kurbana bir çağırıştır insanlığın çırpındığı çağlar.
5- Din ile medeniyet ilişkisi insan bilimciliğinin, özellikle tarih sosyolojisi ve insan tanımlayıcılığının en ciddi meselelerindendir. Bu meseleyse İslam tarihinde en aydın ve açık bir şekilde gözükmektedir. Din sosyologları; Max Weber, Durkheim, Levy Bruhl ve bu dönemdeki La Brass, J. Bercque, Toynbee gibi kimseler din'in toplumda müsbet veya
M. Kemal hakkında bilmediğim, duymadığım ne var ki böyle hacimli bir kitabı okuyayım’ düşüncesiyle Mango'nun Atatürk'ünü yıllardır almamış ve okumamıştım.
Fakat son yıllarda, M. Kemal gibi her konuda “ben, ben, ben” diyen bir ses ülkeyi zindana çevirince ve yağmadan pay alanlar hariç herkes Türkiye’den kaçıp, canını kurtarma gayretine
Tanrı'nın kulu olmayı bir alçalış gibi gören züppe ruh, farkında değildir ki, Tanrı'ya köle olunmaz, ancak kul olunur. Köle oluş, ancak insanların kendileri arasında doğan bir düşüş ve alçalıştır. Kimi zaman, alçalan ruh, başka bir insanın veya bir sembolün kölesi olur. Bu kölelik onun elini kolunu bağlar. Onun gerçek özgürlüğünü yok eder. Tanrı'ya kul olmak, Tanrı'ya teslim olmaksa insana kendi özgürlüğünü buldurur. Kendi öz damarına inmiş olur insan böylece. İşte o anda insan Allah'a şahdamardan daha yakın olur. Ve işte o zaman, insan, Tanrı'nın halifesi olur. İşte o vakit, kuyunun ağzındaki ilâhî ışık aydınlatır yanımızı yöremizi. İşte o vakit, kurbanın kutlu kanı, bir bereket gibi, Tanrıevi'nin toprağına kamış olur. Tarihî ve sosyal özgürlük, bu şehitler ve kurban kanında ebedi bir filiz gibi göğerir. Susayan ve hıçkıran her çağ, gerçekte o bıçağı ve kurbanı çağırmıştır. Kutlu bıçak ve kurbana bir çağırıştır insanlığın çırpındığı çağlar.
Yakın çağlar tarihi boyunca, kilisenin otoritesinin yerini devlet otoritesi, devlet otoritesinin yerini, genel uyum araçları olarak sağduyu ve kamuoyu otoriteleri almıştır. Eski açık otorite biçimlerinden kendimizi kurtardığımızdan, yeni bir otoritenin kurbanı olduğumuzu görememekteyiz. Kendi kararlarını veren bireyler olduğumuz yanılgısı içinde yaşayan robotlar haline dönüştük... Temelde bireyin benliği zayıflamıştır, bu yüzden de güçsüz ve son derece güvensiz hissetmektedir kendini. Yaşadığı dünyaya gerçek bir bağlılığı kalmamıştır, bu dünyada yer alan her şey ve herkes bir araca, kendisi de elleriyle yaptığı bir makinenin parçasına dönüşmüştür. Düşündükleri, duydukları ve istedikleri, düşünmesi, duyması ve istemesi gerektiğini sandığı şeylerdir; bu süreç içinde de benliğini yitirir, oysa benlik, özgür bir bireyin gerçek güvenliğinin temelidir.
Ömer Seyfettin Kızılelma’yı çok farklı bir açıdan değerlendiriyor. Bu dünyadaki maddi unsurların dışında daha değerli, daha önemli daha farklı bir makam yada yer veya ilahi bir değer olarak bakıyor. Böylece sırra en yakın yerde duruyor diye düşünüyor insan.Kanuninin Huzurunda Kızılelma üzerine ilk araştırma yazısı Şeref Uluğ tarafından Büyük