Yasama organının kanun metinleri üzerinde yargı denetimi gibi bir anane ve sistem henüz dünyanın birçok yerinde olduğu gibi burada da söz konusu değildi. İstisnaların başında ABD gelir. Uygun görülmeyen kanun yüksek mahkeme tarafından uygulanmaya değer görülmez, yani kadük olur.
Sayfa 159Kitabı okudu
Elmalılı Hamdi Hoca, Taha Akyol'un da vurguladığı gibi Hâkimiyet-i Milliye'nin hilafete üstün olduğunu belirtmiştir. Yeni düzeni kabul edenler arasında bu gibi medreseliler de vardı.
Sayfa 156Kitabı okudu
Reklam
Bizzat İstanbul'a bir fatih gibi giren Balkan Cephesi'nin muzaffer komutanı Mareşal Franchet d'Esperey -ki at üzerinde şehre girmişti- hiç de bazılarının sandığı gibi Türk aleyhtarı değildi. Aksine Anadolu'daki mücadeleyi Genç Türk takımının başlattığını gördüğü zaman sarf ettiği söz, "Bu Genç Türkler her şeye rağmen Türk halkının dinamizmini temsil ediyor ve geleceği bunlar inşa edecek. İhtiyar Türk takımından iş çıkmaz" olmuştur.
Sayfa 149Kitabı okudu
Büyük harb, imparatorluğun yıkımını getirdi. Bugün buna çok ağıt yakacak değiliz; imparatorluklar yıkılmak için kurulurlar. Türklerin imparatorluğu da er ya da geç idare ettiği milletleri, bu memâliki bırakmak zorundaydı. Ama şekil farklı oldu. Okul sınıflarını boşaltacak kadar çok sayıda gencini yedek subay harbinde, demirci ve çiftçilerini cephelerde kaybedecek ve iktisadiyatı âdeta onlarca yıl kalkınamayacak derecede tüketmek bu hükümetin basiretsizliği olmuştur. Bu hükümet, Türkiye İmparatorluğu'nu basiretsiz politikalar ve ani kararlarla çok erken ve çok pahalı bir biçimde yok etmiştir. Bu aynı zamanda milli sınırları da mahvetmiştir.
Sayfa 145Kitabı okudu
Birtakım zümreler Atatürk öldüğü zaman "Bize ne olacak?" diye çok korkmuşlardı. Ama Türkiye'de genelde rükn-ü hükümet, hikmet-i hükümet, kaide-i tedrîc ve itidal ölmeyen prensiplerdir. O konuda Tanzimat büyükleriyle Cumhuriyet'in inkılâbçıları arasında fark yok. Hayat derli toplu kanunlar ve nizam çerçevesinde devam edecekti, etmesi gereklidir; nitekim öyle de olmuştur.
Sayfa 143Kitabı okudu
1950'lilerdeki gibi ispat hakkının olmadığı bir demokrasi olur mu? Bir kere matbuatta yalan söylenen bir demokrasi olamaz. Kendi kendini kontrol etmeyen kurumların olduğu bir yerde demokrasinin mevcudiyetinden söz edilebilir mi? Üniversite kendini kontrol edecek, intihali cezalandıracak; basın kendi içinde yalan haberi cezalandıracak.
Sayfa 140Kitabı okudu
Reklam
Benim Türk aydınına sürekli söylediğim bir şey var; Osmanlı mirasını reddetmek ya da benimsememek gibi bir lüksümüz, dahası böyle bir tercih hakkımız yok. Yüzyıl öncesini okumamız, geçmişle diyalog halinde olmamız gerekir
Sayfa 123Kitabı okudu
Türkiye yenikti, bitkindi ama herhangi bir Orta Doğu veya koloni ülkesinde olmayan özelliği vardı; eski bir devletin ve askeri bir toplumun yüksek ve hızla örgütlenme niteliği...
Sayfa 116Kitabı okudu
Türkiye'nin sorunu köy ve köylülük değil; kasabadır. Ülkemizin önemli bir kesimi bu yerleşkelerde yaşar. Nüfus büyüklüğü 15 bin-30 bin arasında değişen bu yerlerde (bazıları zaruretten daha az) bir kere belediye hizmetlerin müthiş ehliyetsiz ve verimsiz verildiğini görüyoruz. Sorun sadece nüfus ve bütçe değildir, Türk kasabası 17. yüzyılda Evliya Çelebi'nin lezzetle anlattığı çarşı, pazar ve zanaatlarını tasvir ettiği birimler değildir artık. İki asırdır, dışarıdan civar köylerin pazarlamasına ananelik yapan mamulât getirilip dağıtılan; kendisi hiçbir şey üretmeyen, sadece dedikodu ile gün geçiren, eğitimin niteliksiz olduğu, esnafın büyük şehir ürünün paylaştığı yerlerdir. Bu bölgelerdeki bürokrasi; kanun ve nizamdan saptırılır; politika dar mahalli halka, zümrevî menfaatlere göre yönlendirilir. Bu nedenle burada mahalli demokrasi de gelişemiyor. Çünkü üretemeyen yerde sağlıklı çıkar grupları oluşmaz; tartışma, uzlaşma ve denetim mekanizmasının gelişmesi zordur. Tek ümit kasaba gençliğinin kasaba dışında eğitim görmesidir. Oysa partilerin genel eğilimi bunun tersi yönde oldu ve kasaba gençliği kasabada kaldı.
Sayfa 114Kitabı okudu
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.