Dışarıda mucize arama, mucize sensin.
Hayal kırıklığının bir önceki adı arzudur.
Seni mutsuz eden şey dışarıda değil kendi içindedir.
Başarısız insan yoktur; Başarılı olacağına inanmayan insanlar vardır.
Ben sizi yeni bir şeyle tanıştırmıyorum, sadece unuttuğunuz kendi özünüz ile tekrar buluşmanıza vesile oluyorum.
Varoluş mucizeler ile dolu kilitli bir kapıdır anahtar ise sensin.
Kendi hayatını yaşamıyorsan, yaşadığın hayat senin değildir!
Uzakta olsa mesafeler,yüreğini yüreğinde hissettiğin, sana en yakındır.
Dünya sadece bir geçittir ona sahip değil şahit kal.
Alo baba sen misin nasılsın?Allahıma bin şükür ben burda iyiyim...
Ne olsun be baba güzel geçiyor günlerim silah elimde hergün iştima nöbetteyim.
Annem nasıl baba ağlamıyor değilmi? Söyle nolur ağlamasın bırakmasın kendini...
Doğudayım tehlike evet biliyorum baba! Korkmuyorum elbet vatana kan can feda...
Kardeşlerim nasıl sınıfı geçtilermi?
“”tamam anladık hayat kısa ama sen
kuş değilsin leyla
boşuna bu kadar
havalanma ..
gerçi uzaklar yakındır kalbi kuş olana
ama kalbini kuşların kanadına bağladın diye de
uçacağını sanma…
.
murat kandemir / kuş kadar kalbi olanlara”
Güven yerle bir olunca nefret, köylüyü de mollayı da esnafı da bir kılar. Koca saltanat bir tütün dumanında savrulur. Çünkü aklın yolu bir, kalbin zulme isyanı aynıdır. Uzak değil. Ateşin sesi geliyorsa canınızı yakması yakındır.
FM Arsal'ın bütün romanları için en genel değerlendirmem; harika çıkış noktaları yakalamasıdır. İki renk aşk da böyle bir romandı. Bu romanda diğer romanlarında görüp de dikkat kesildiğim bir noksanlığın yer almaması ayrı bir sevinç oldu. İki olmaz denen kişinin birlikteliğine uzanan süreçteki zorlamalar, tekrarlar ya da mantıksızlıklar bu romanda
Siretin güzelliği yüreği kuşattığı bir gecede,
Fantaziyeler talan olur saçılır birkaç hecede.
Suret… Dış güzellik… Akıbeti olan… Okyanusun maviliği…
Siret… Gönül güzelliği… Kalıcı olan… Okyanusun derinliği…
Suretin güzelliğini arayan her göz yanıldı!
Suret, bir ömür güzelliği taşıyabilir sanıldı.
Siretin güzelliğini arayan her göz gönüldendir.
Şükürname
Şükür, yaşıyorsam, soluyorsam şu soluğu
Düşünüyor, konuşuyorsam, buna da şükür…
Şükür, açabiliyorsam sabah gözlerimi,
Başlayabiliyorsam söze, buna da şükür…
Size doların gücüyle kırbacın gücü arasında hiçbir fark görmediğini söyleyen hain, bu farkı kendi kıçında hissederek tanımlamalıdır... ki kanımca tanıması da yakındır.
Bil ki Güzellikler de var bu hayatta Gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır kaybetmek sabrı öğretir Şimdiler de bol bol dua ek. Hasat yakındır can! Kaderini sev! Varsa kederini de sev! Üzülme hastalıklarına, Gör, hangi günahlarına kefaret olacak, Terk edildin diye de üzülme Demek ki sevebilecek bir yüreğin var. Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran, Buluttan nem kapma! Döküver kirpiklerinden sonbaharı, Bir gün ama bir gün mutlu tebessümlerle kol kola gireceksin. Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları, Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına, Uçacaksın semalara sevdiklerinle can! Kim demiş ebemkuşağı yedi renk? Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde, Anlayacaksın ne demek istediğimi can!!!
Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
Her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
Ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat
Üç isteğim vardır senden, bu kapıdan girmen için yapman gereken üç şey; ilkin malını ve mülkünü terk edeceksin. Zira mal ve mülk sana imtihandır, mal sevgisi ile Allah sevgisi ayn sinede yan yana duramaz. Sonra şöhretinden, makamından vazgeçeceksin, zira şöhret bir zehirli oktur. Şöhretin muhabbetini bir kez tadarsan, zannedersin küçük dağlar senindir. Ve nefsini ayaklarının altında alıp da ezeceksin. Zira seninle beraber, her daim seni duyan, sana söyleyen bir düşmandır o. Çok yakındır ama bildirmez kendini. Madem ki bu kapıdan girmek dilersin o vakit ilk imtihanın şudur ki şimdi git üzerindeki şu kürkü bile çıkarmadan omzuna bir sırık al ve ciğer sat halkın içinde. Bundan sonra kadı değil, bir ciğer satıcısı olacaksın"...