-Hikaye ilk olarak Büyük Dünya adında, insanların hislerini yitirdikleri bir gezegende başlar. Yoğun bir distopya vardır. Bizim de içinde bulunduğumuz ve kaynağındaki yoksunluğu bizzat ellerimizle yoğurduğumuz bu distopya, en başta ilerleyen teknolojinin bir yansımasıdır. Büyük Dünya'nın hissedemeyen yarı insanları, bir süre sonra yeni bir
Adams, Wright ve Lohr’un yaptığı araştırmalara göre eşcinsel ilişkilere
en çok tepki gösteren insanlar, içlerinde gizli bir eşcinsel eğilim barındıran
insanlardır. Araştırmanın detayları kısaca şöyle. Bir grup insana bazı testler uygulanıyor. Bu insanlar homofobik ve homofobik olmamak üzere iki
gruba ayrılıyor. Daha sonra bu insanlara eşcinsel
Önyargı sorunu. Kimsenin ciddiye almadığı ama toplumu ciddi anlamda etkileyen bir sorun. İnsanlarda sürekli fark ettiniz mi bilmem bu yaklaşım var. Doğulu ise şöyledir, İzmirli ise böyledir, o köyden adam mı çıkar, bu adamda şu özellik var düzelmez, kısa boyludan korkacaksın, şu meslekten kimse ile evlenme sakın aldatır, Kadın çok kazanırsa
Yine incelemeye önce yazarından başlamak doğru olacak.
Jane Austen, İngiliz bir yazar. İlk dönemlerde soylularla ilgili eleştiri tarzında roman yazan bir yazar idi. Daha sonraki dönemlerinde kadınların evlilikteki yeri, evlilikte bağlılık nedeni ile ilgili araştırmalar yapmıştır. Genel anlamda edebiyatta duygusal romanları eleştiren ve edebiyata reel
Son sayfasını çevirdiğimde sanki çok yakın bir dostuma veda etmiş gibi hissettim.
Jack London, sen ne yaptın?
Gerçekten Büyüleyici bir eserdi. Romanın karakterleri ve olay örgüsü, yazarın kendi yaşamından da izler taşırken, aynı zamanda sınıfsal ve toplumsal sorunları da ustaca ele almıştı.
Sen, cehennemin üzerinde kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen.. Ölüp de onun yerine göz koymaman için.
"Teolojik Çözümleme"
Suç ve Ceza’nın -gerek muhtevası gerekse illeti bakımından- psikolojik çözümlemelerden vücuda geldiği düşünülür. Bizce bu, sadece bir yakıştırmadır ve acele verilmiş bir hükümdür. Üstelik sığ bir kanaatten husule gelmiş basit bir düşüncedir de. Zira eser -felsefi bir problemi kaynak alması hasebiyle (bizce)-
*Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktadır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır"
İlk cümlem,
İnsanın Anlam Arayışı*
DİZİLERİN MESAJLARI
1- İstemediğin biriyle evlendiysen ona ihanet edebilir, başkasıyla aşk yaşayabilirsin.
2- Kötü bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtmalısın.
3- Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozmalısın.
4- Hiçbir dizide cami, hoca, ezan sesi, minare, tesettür, dini semboller olmamalı
5- Her dizide yeni elbiseler,
Edebiyat, hepimizin bu sitedeki ortak gayesi. Kimimiz günlük dertlerimizden, telaşlarımızdan kaçmak, kimimiz merakımızı gidermek, kimimiz bakış açımızı genişletmek, kimimiz de boş zamanlarımızı değerlendirmek için edebiyat şemsiyesi altına sığınmışız. Zaman zaman kendimize "Edebi bir metin nasıl okunur?", "Doğru bir okuma yapıyor
Sabahın bu saatinde huzursuz eden, uykuları kaçıran, bulanıklaşıp berraklaşan şeyin Suç ve Ceza'nın kendisi olduğunu iyiden iyiye hissettiğimde geriye onu nasıl tarif edeceğime dair hararetli muammalar kalmıştı. Herhangi bir kitabın incelemesini kolaylıkla yapabilirdim, fakat bu kitap için şu andan itibaren neler yazmam gerektiği üzerinde bir
Somut bir varlık, en küçük bir nesne, sıradan bir hayal ve kaybolmaya yüz tutmuş bir anı Proust’un aynasında öyle bir başkalaşım geçirir ki, dağılan parçacıkların bir araya gelmesiyle kendini yenileyen düş gücü ve onu oluşturan halet-i ruhiye, tek kelimeyle hayran kalınası bir incelik kazanır. Bu olağanüstü ayna, adeta bir sihirli değnek etkisi
Bir kez daha kitabın kalınlığından ziyade içindeki bilgilerin doyurucu nitelikle dolu olmasının ne kadar önemli olduğunu fark ettiren şahane bir eseri okumanın mutluluğunu yaşadım... 68 sayfaya sığdırılan devasa bir anlatım... Boş laf kalabalığının aksine her cümle, heybenize dolduracağınız bilgilerle dolu. Sezai Karakoç konuşturmuş gene