Uydurma Hadis: Peygamberimize ait olmadığı halde onunmuş gibi gösterilen ve bu kasıtla aktarılan hadislere denir. Peygamberimize bir nevi iftira atmak anlamına da gelen bu hadisler alimlerimiz tarafından titizlikle ve büyük bir ciddiyetle ortaya çıkarılmıştır.
Peygamberimiz “Benim adıma yalan uydurmak, her hangi bir kimse aleyhine yalan uydurmak gibi değildir. Kim benim
adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın” buyurarak kendisinden sonra böyle bir meselenin zuhur edeceğine işaret etmiştir.
Kitapta uydurma hadisler, kim tarafından uyduruldukları veya kimlerin sözleri oldukları açıkça ortaya serilmiştir. Konuyla alakadar olan arkadaşların istifade edeceğini düşünüyorum. İyi okumalar. :)
İslâm hukukunda deliller, sübût ve delâletinin kat'î ve zannî oluşuna göre dörde ayrılır: 1-Sübūtu ve delâleti kat'î olanlar. Açık anlaşılan âyetler ve tevâtürle, yani her nesilde yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun söz birliğiyle bildirdiği, açıkça anlaşılan hadîsler böyledir. 2- Sübūtu kat'î olup, delâleti zannî olanlar. Açıkça anlaşılamayan âyetler böyledir. 3- Sübūtu zannı, delâleti kat'î olanlar. Bir sahâbînin bildirdiği açık hadîsler böyledir. 4- Sübūtu da, delâleti de zannî olanlar. Bir sahâbînin bildirdiği ve açık olmayan hadîsler böyledir. Bunlardan birincisi farz ile haramları; ikinci ve üçüncüsü vacib ile tahrîmî mekruhu; dördüncüsü ise sünnet, müstehab ve tenzîhî mekruhu bildirir.
Bu kişilerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermektir. Bu popülist kaygı Allah’ın indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlarla karışmasına yol açmıştır. Bunlar arasında Ebu İsmet Nuh gibi Kuran’ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar vardır. Peygamberimiz’i yüceltmek için Peygamberimiz’in üstünlüklerine dair hadisler üretenlerde mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle söyledikleri aktarılır: “Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber’in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.” [İbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlardır: “Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz” (İbnul Cevzi, K. Mevzuat). Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah’ın Kuran’ını eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlıkta şampiyonluğu da kimseye bırakmamışlardır.
🌼 İman esasları arasında yer alan kader inancı, birçok ayet ve hadislerde vurgulanmış ve Cenab-ı Hakk'ın kayıtsız ve sınırsız ilim, irade ve kudret sıfatlarına iman etmenin kaçınılmaz bir gereği olarak İslam dininin önemli bir rüknü haline gelmiştir. İslam'da her şeyin kaderde yazılı olması, yapılan duaların kişinin kaderine bir
Öncelikle Ebu Hanife ehli sünnettir. Bunu kimse inkar edemez ama Mehmet Okuyan vb kimseler ehli sünnet olamadığıni bir mezhebe tâbi olmadığını ifade ediyorlar bunu belirtmek gerekir. Birilerinin yanlış ithamlar ile sorunlu rivayetlerle ile Alimleri birbirine kırdırtan birbirini düşürün suizana sebeb veren rivayetlerde bulunduğu için kalkıp da
Son olarak şunu vurgulamalıyız ki, Hâtib el-Bağdâdî, el-Fâkih ve’l-mütefakkih adlı eserinde Hz. Peygamber’in mucize göstermesinin manevî mütevâtir derecesine ulaştığını belirtmiştir. Ona göre, çeşitli mucizelerle alakalı olarak gelen rivâyetler haber-i vâhid olabilir, ama onların toplamı, mucizenin manevî mütevâtir derecesine ulaştığını gösterir. Mesela, mi’râcı -öyle olmamakla birlikte- haber-i vâhid bir mucize kabul edelim. Hz. Peygamber’in parmaklarından su akması da ayrı bir mucize olsun. Ağaçların Hz. Peygamber’e selâm vermesi, başka bir mucize olsun; Ay’ın yarılması da öyle. Bütün bunların, ayrı ayrı düşünüldüğünde, haber-i vâhid olduklarını kabul edelim. Ancak bütün bunlarda ortak bir nokta vardır. O da Hz. Peygamber’in mucize göstermesidir. İşte, mütevâtir olan nokta burasıdır. Zira bu kadar farklı olayı farklı zaman ve mekânlarda anlatan râvîlerin yalan da birleşmeleri düşünülemez.
Öyle bir hadis var ki, sanki günümüzü resmediyor. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah, ilmi insanlardan bir anda söküp almaz. Fakat âlimlerin ruhunu alarak ilmi alır. Nihayet geride tek bir âlim kalmadığında, insanlar cahil önderler edinirler. Onlara sorular sorulur ve bilgisizce fetva verirler. Böylece hem saparlar hem saptırırlar!”
Hz.Peygamber (s.a.v.) çeşitli vesilelerle sahabilerin sözlerinin orada bulunmayanlara aktarılmasını öğütlemişti. Zeyd b. Sabit (v.45/665) ve diğer bazı sahabilerden nakledildiğine göre Allah Resülü, "Hadislerimi işitip duyduğu gibi aktaran şahısların Allah yüzünü ağartsın" buyurmuştur. Ayrıca o, Veda hutbesinde de sözlerinin diğer insanlara ulaştırılmasını özellikle istemişti." Öte yandan, ilmin gizlenmesini şiddetle kınayan âyet ve hadisler, öğrenilen hadislerin edasını gerekli kılıyordu. Buna karşılık Hz. peygamber (s.a.v.), kendi adına yalan söylenmesini şiddetli ifadelerle yasaklayarak, Müslümanları bu konuda uyarmıştı. Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) bu uyarısı, hadis nakleden sahabilerin ne kadar ağır bir sorumluluk altında olduklarını net bir şekilde ortaya koyuyordu.
Bir kitabı okurken altını çizdiğiniz yerleri tekrar okumak için sürekli geri döner misiniz? İşte bu kitap okunduktan sonra insanı bu hale getiriyor...
Kitabın tamamını alıntılamak istedim çünkü her satırıyla, her bir detayıyla insana ayrı bir ders veriyor aynı zamanda ayrı bir sorgulayışa sokuyor. Bu kitabı okuduktan sonra birçok hareketim gözümün önünden geçti desem yalan olmaz. Verilen tavsiyeler, olaylar, hadisler, sözler ve ayetler ile insanı etkisi altına alan ve etkisini kitap bittikten sonra dahi sürdüren yararlı ve güzel bir kitap.
Kalbin Sırlarıİmam Gazali · Nesil Yayınları · 2022578 okunma
Merhaba
Bugün sizlere @ahbap_kitap yayınlarından @rabia_asar_ kaleminden Süveyda kitabı ile geldim.
Bazı kitaplar içimize dokunur,herbir satırı herbir cümlesi,yüreğinizde yer eder Süveyda da benim için öyleydi.
Hayatın koşturmacasında gerçek olanı unutuyoruz,bazen kapılıp gidiyoruz,sebebler buluyoruz kendimizce,yada onların ardına
.
Kim istemez ki Allah'a yakın olmayı, kim istemez ki Allah'ın sevdiği kul olmayı..Kim istemez ki dünya âlemini sonsuz âlemin bir tarlası gibi ekip biçmeye vakfedilmiş bir ömrü..Kim istemez ki iyilerden olmayı, merhametle, sabırla, hoşgörüyle, tevekkülle adım atma şiarını hayatına tatbik etmeyi..Kim istemez ki peygamberin izinden giden yolları incelikle takip etmeyi...İbadetlerimizin özünü kavrayıp hakkıyla itinayla yerine getirerek Allah'ın emirlerine riayet etmeyi kim istemez ki..
Herkes ister elbet..Ama insanız zaman zaman gafletle dünyanın hengamesine dalabiliyoruz..Dünya telaşında asıl sonsuz hayatı unutup yalan dünyanın türlü renklerine kanıyoruz işte...
Dr. Burhan İşliyen Hocamızın
"Vakti Gelmedi Mi?" kitabı insanı tutup silkeliyor...İnsanın varoluş gayesini hatırlatıyor..Yaşadığımız sıkıntılar karşısında ne kadar az sabrettiğimizi ve insanın imtihanının hiç bitmeyeceği gerçeğini ayetler ve hadisler ışığında bir sohbet edasıyla anlatıyor..
Peygamberlerin hayat hikayelerinden, sahabelerin tavır davranış ve tutumlarından, menkıbelerden örneklerle nasıl iyi bir kul olunur sorularına cevap buluyorsunuz bu kitapta.
Allah'ın ayetlerini ;
baktığımız her karede, yaşadığımız her olayda, karşılaştığımız her zorlukta, zalimin zulmünde,
mazlumun ah'ında, yoksulun gözlerinde, yetimin hüznünde görmek ve okumak niyazıyla bu kitaptan istifade etmek nasip olsun okuyan herkese..
Vakti Gelmedi mi ?Burhan İşliyen · Diyanet İşleri Başkanlığı · 051 okunma