Her zaman okuma listemde olan bir eserdi. Okumakla okumamak arasında çok gidip geldim, ama sonunda “İyi ki okumuşum,” dedim. Kitabı okumadan önce bir influencer's sayfasında görmüştüm; mutlaka diziyle paralel ilerlememizi öneriyordu. Nedeni ise isimlerin çok benzer olmasıydı; bu durum, belli bir noktada zaman algınızı bozabiliyormuş. Ben de normalde yapmayacağım bir şey yaptım ve bu tavsiyeye uydum. İyi ki de uymuşum! Hem karakterler kafamda tam oturdu hem de dizi, kitaba gerçekten sadık bir şekilde çekilmiş. Bu arada, dizinin ikinci sezonunu da heyecanla bekliyorum. Karakterler, kafamda canlandırdığım gibi karşıma çıktı.
Eserde bol miktarda öklidizm ve metafor var. Başlangıçta bu durum bana yorucu geldi; yazar, bunları bu kadar baskın bir şekilde, adeta gözümüze sokarak mı anlatmalıydı, diye düşündüm. Ancak kitabın ortalarına geldiğimde, “İyi ki böyle yapmış,” dedim. Bu tarz, sizi bir süre sonra bambaşka bir Güney Amerika atmosferine sürüklüyor. İçerikte, her kültürün kabul edemeyeceği ensest ilişkiler oldukça fazla yer alıyor. Ancak bir süre sonra, Macondo’da olduğu gibi, bu ailenin ilişkileri size de normalmiş gibi gelmeye başlıyor.
Buendía ailesinin hikâyesinden yola çıkıyoruz. Küçük bir yerin, bu ailenin trajik hikâyesiyle birlikte büyüdüğüne tanık oluyoruz. Tabii ki her yazar gibi, o da toprağının acısını eserine yansıtmış. Sevgili Úrsula, herkes bu eserin senin yalnızlığın olduğunu sanıyor, ama bence bu eser tamamen Pilar’ın yalnızlığı