zamanın geçtiğini görmek beni yalnızlaştırıyor, yanımda olan herkesin bir süre sonra kaybolacağını biliyorum artık… çocukluğumda geçtiğim sokakları bugün tanıyamıyorum, yaşlılığımda da bugün geçtiğim yolları tanıyamayacağım. bütün binalar yıkacaklar, bütün dostlarım gidecek... zamanın böyle geçtiğini gördükçe kendimi ıssız bir ada gibi hissediyorum, vapurlar gelip gidiyor ama vapurdan inen kimse yok, yalnızca lumboz deliklerinden bakan yüzler var, şöyle bir görünüp sonra giden yüzler.
insanlar bazen aslında sahip oldukları şeyleri ararlar, aramadan önce bir bak çevrene yavrum, belki de aradığım hemen yanındadır, belki de karşında duruyordur. nereye bakacağını bilmelisin, başka türlü bulamazsın.
mutsuz insanlar hep bir şeyler beklerler, bunu biliyorum, çünkü ben de hep bir şeyler bekliyorum, ama bir şeyler beklediğim için mi mutsuzum, yoksa mutsuz olduğum için mi bir şeyler, bekliyorum onu anlayamıyorum. nedir o beklediğim, o her yerde aradığım, her seste, her bakışta, kapının ya da telefonun her çalışında ısrarla bulmaya çalıştığım, hiç bulamayıp da hep bulmayı beklediğim şey ?
peki öyleyse bu huzursuzluk, bu nedensiz, ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan, ne olduğunu bir türlü çözemediğim, bu adını koyamadığım duygu, o beni parçalayan boşluk ne? sıkışıklığa, sıkıntıya, bitkinliğe benzeyen ama aslında hiçbiri olmayan, bende içi boş kalın bir plastik torbaymışım izlenimi bırakan bu duygunun kaynağı ne, uyduruyor muyum bunları?