Yalnızlık...
Hiç olmanız gereken kişiyken farklı davrandığınız oldu mu?Sorumluluklarınızın verdiği ağırlığın altında ezilip sıkışmışken,en sevdiğiniz renkleri alıp kendinize yeni bir dünya çizdinizmi içinizde?Ya da haykırmak isteyip yutkunduğunuz oldu mu? Herşey fazlasıyla saydamken birden kendinizi içe çekip karardığınız oldu mu? Bu öyle bir duygudur
Veda Şeysi
Uzun süredir düşündüğüm fakat uygulama kararı bir türlü alamadığım bir şeydi. Tüm sosyal medya adreslerimde çok zaman öldürdüğümü düşünüyorum. Bu yüzden burda ve diğerlerinde artık bulunmayacağım , bulunsam bile çok ender, nedeni vakitsizlik. Burada çok güzel insanlar bazı sinirli ablalar ve abiler de var ancak benim yerim cemiyet değil bireyin durduğu yer. Bu yüzden eğrelti ( doğru sözcük mü bilmiyorum; benim bildiğim bir şey varsa gibi bir Hasan Ali cümlesi kurmakta mânâsız burada.) duruyorum. Yazı ve yaratım üzrerine çokça düşündüm olmak istediğim yere göre azca okudum. Ve yaratıcılık yalnızlık aynı zamanda yalınlık gerektirir. Bu yalınlık için sabah uyandığımda ilk telefona değilde balkondaki havaya gökyüzüne sarılmak için, bu edebiyat için, bu Proust için, bu Calvino için ( Baddalgaziliğin zamanı değil) daha sakin bir hayat ve anlatıya ayıracağım vakti çoğaltmak için artık burada olmayacağım. İyi okumalar yeni okumalara yol açar ve okur kendi yolunu bu şekilde çizer. Size önerim kimsenin önerisinden değil kendi yolunuzdan ilerleyin. Tabii edebiyat tarihi yolunuzdan önemlidir. Roman hikâye okuyup geçmeyin eleştiriye ve denemelere de şans verin. Her iyi okurun kütüphanesinin olmazsa olmazı Metis Eleştiri seridir (benimde çok eksiğim var bu seriden) , zor metinler fakat ufukaçıcıdır. Heykelinizi yontmaya devam edin, sevgilerle.
Reklam
Ender Gelişen Osasuna Atakları
Vakti zamanında sözlükte yazarken sözlüğün bir süreliğine sessize bürünmesine, bizim de heyecanlanmamıza neden olan Eray Saydam yazısı. Yad edeyim dedim :) Yazı Almora ile iyi gider diye de düşündüm. Keyifli dinlemeler, keyifli okumalar. youtube.com/watch?v=ILmvf1x... Yaşım 32. Annemle yaşıyorum. Babam da var, ama o oturma
Anlamdan hep kuşku duydum. Evler odalardı, unuttum. Dünya ki varlığının ayırdında değildir. Trenler geçer yüzünden: Kendini varsayar. Her şey, her şey konuşur evrende. Evler, çocuklar, nehirler, coğrafya. Nehirlerin vakti olmadığını okudum. Coğrafya adına sevinmemiştir. Anlam sıkıcıdır. Günde üç kez aynada kendine bakar. Yalnızlık saçar. Anlamla ev yapılmaz. Anladım ama yalnızlığım sürüyor. Düşüncelerim yok benim. Kaya bilir kaya olduğunu, ben bilmem. Anladığımda yitirdim şiirimi. O gün bugün bir akarsu gibi kocadım. -İlhan Berk-
Göçebedir Yalnızlık Benden Önce
Mekansız hüzne dokunmak bu saatlerde... Seslenişim, nedenim, kayboluşum. Şimdilerde ne yapsam arta kalandır söylemediklerim. Sözlerim sen gibi bende hep yarım. Mazim saçlarınla örülü; girift, kara ve ötesi. Hep bu saatlerde, bir mektep havasında gök, serencamını taşır, saçlarınla yıkanır. Koyversem bulamam seni kalabalığında ve bilirim rüzgar bana doğru esmese de bu vakit gözlerim tozlanır. Tanıladığım ne varsa sorun oluveriyor gecede, nedenlerim kucak dolusu. Ve belki de bundandır yüzümün hüzne ve mutluluğa yabancılığı. Nedenim ol, al götür beni buralardan. Şimdilerde geceye değil, sabaha. Ne alıp veremediğim varsa öylece kalakalsın gecede. Ey keşkesizliğim, ey dokunulmamış vakitsizliğim, Sen ol, sen ol, sen ol. Seni de tanımlayınca uçacak efsun, ki buralara yabancıydı zaten. Ve anladım ki vakte değince mekan kayboluveriyor birden. Ve şimdi ağırlamak lazım vakti hüzün gibi, şiir gibi gecede. Cumali BAŞDAŞ
Turunçların gökyüzüne oturdum. Bahçelerin kaderinden bir sonsuzluk vakti. Hanımeliler frenkincirlerini kokusuna boğuyordu. Boynumda uzakların cümlesiz çanı. Başsız ayaksız çarşılar. Vitrinlere boyanmış yoksulluk. Yalnızlık pergeli bir kalabalık. Evlerin kum haritası yüzler. Sevgisizlik gökyüzünü yere indirmişti. Herkes bir kayıp dua toprağın rahminde. Yollar çekilmiş çekilmiş, can verdiğin aynalara dönmüştün çoktan. Dokunmak ayrılığın gülüydü de top top soluyordu içimde. Deniz bahçeye kadar uzanmış, papatyalardan kirpikler ediniyordu. Bir kadın uzun parmaklarını uzatıyordu ölümün üzerinden. Ağzın yıldızlarla doluydu. "Yüce dağ başında ay kandil olur" türküsüyle bakıyordum yüzüne. Gecenin soluk aldığı her yerde omuzların gölleniyordu. Göğüslerin tanyerinin ayetleriydi. Tanrı bütün bayramları gövdenden indiriyordu. Sürmeli yalnızlığım... Geldin ve gittin. Yapraklandım. Yıldız döktüm. Akşamı donandım. Ellerin yüzümde nilüfer. Keder gülümsedi. Deniz bir gönül soluğu. Şarap tenimde gül açtı. Zamana dokundum. Mumlar Tanrıya değdi. Geçtiğin kasabalar birer arzu pıhtısı. Geldin ve gittin. İncinme masalı kentlerdesin şimdi. Işıklı caddelerde bir ölüm ıslığı. Sekiz çocuğun tabutu üzerinden uzanıp öptüm tozlu aynanı. Senin ağzında sekiz beşik, benim boynumda sekiz mezar... Dört mevsimli bahçelerden özürler buluyorum yaşamaya... Şükrü Erbaş.
Reklam
561 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.