Roman ya da şiir, yâni kitap okumayı, asıl hayatın dışında sayan dostuma, nedenini anlatamazdım; anlatsam da, anlar mıydı, doğrusu kuşkuluyum. Oysa edebiyat hayatın içindedir, kendisidir; yekdiğerini iyi anlamak ya da yaşamak, ancak ikisini bir arada götürmekle mümkün: Paris'in tadını çıkarmasına ben de çıkardım ama, Carco'dan Colette'e, Zola'dan Proust'a, Creven'den, MacOrlan'a sürü sepet yazarın kitabını okumuş olmasaydım, acaba aynı tadı alabilir miydim? Hiç sanmıyorum. Okumanın yeri ve zamanı yoktur, bir kitap medeniyeti olan Batı Avrupa bunu çok iyi anlamıştır; gören bilir, kahvede, parkta, sokakta, metroda ve plajda, hasılı her yerde okurlar; belki görmüşsünüzdür, TV5 yayınlarında, hemen her programda -hâttâ 'haberler'de- mutlaka bir kitaptan söz edilir, yazarı da orada bulunur, konuşurlar. Eğer kitabı 'boş vakti geçirmek' ya da ‘eğlenmek için okumak uygundur diye alıyorsanız, yanlış bir yoldasınız; çünkü sanayi toplumu insanı öyle meşgul edici toplumdur, 'eğlence' diye öyle çeşitli fırsatlar ve imkânlar sunmaktadır ki, zaten ne o vakti ayırabilir ne de o keyfi tadabilirsiniz. Unutulmaması gereken ders, bence şu: O toplumu da onun abes (saçma/absurde) ya da beşeri olmayan niteliklerini anlayabilmemiz de ancak kitap okumakla mümkündür. … Konu aynı, sözler aynı, söyleyen aynı; fakat o, 'tahriri/yazılı' olursa anlamıyor, aklında yer etmiyor; ancak 'şifahi/sözlü' olursa anlayabiliyor çünkü konuşma ve dinleme onun için hayatın içinde, hayatın kendisi oysa okuma değil!
Sayfa 200 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basım
Yine atıfta bulunduğunuz bir başka konu ise diğer komutanlarımızdan farkı... “Küçük bir Anadolu bize yeter" yerine İstanbul'dan, Edirne'ye, İzmir'den Bursa'ya kadar uzanan hiçbir yerin bırakılmaması düşüncesi... Farkı bu zaten. Sonuçta vatansever, yetenekli ve mücadele taraftarı tek kumandan elbette ki Mustafa Kemal Paşa değildi. Bu mücadelede ona yardımcı olan kumandanlar vardı. Ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli farklılığı tabii ki dehasıdır. En akıllı, önde gelen generallerimiz bile -ki bence kurmay olarak makul bir görüş- "Bursa'yı Antalya'yı, İzmir'i kurtarmakla uğraşmayın, olacak şey değil, tükeniriz, elimizdekini de kaçırırız” diyorlar. Yani Anadolu ve Doğu Anadolu ile yetinelim diyorlardı. Ancak Atatürk'ün kafasındaki geleceğe ait savaş hedefi çok daha farklı ve doğru olanıydı. Atatürk olmasaydı ne olurdu sorusunun cevabı burada saklıdır. Belki yine bir Türkiye olurdu ama sınırları dar bir Türkiye. Marmara ve Ege'nin olmadığı bir Türkiye… İlber Ortaylı
Reklam
Ömrünün son ânında şunun farkına vardığını düşün; "Ben aslında hiç yaşamamışım ki." Dahası bunu da o an idrak ediyorsun. Bence mecazen de olsa cehennemin kapısı işte o zaman açılıyor, yani içindeki cehennemin.
“Ama sınırda durmanın tehlikesinin bir çekiciliği var,yani bir tuzak,öyle mi?” “Tuzak mı?Bilmiyorum.Buna cevap veremeyeceğim.Tehlikeden hoşlanmam!Çekiciliği varsa be eğer bu bir tuzaksa tehlikeli değildir-bence tuzak olan kaçış,tehlikeden değil ama emniyetli bir yaşamdan.Belki de hayatım çok emniyetlidir!” “Peki Josef,emniyetli bir yaşamın kendisi tehlikelidir.Tehlikeli ve ölümcül.”
Sayfa 303Kitabı okudu
Yani dinlerin gerekli olduğunu mu söylemek istiyorsun?" "Gerekli ya da değil Karen, ama biliyoruz ki varlar, insanları hâlâ derinden etkiliyorlar. Var olanı görmezden gelmezsin, bu, başını kuma gömmek olur. Ama bildiğim başka bir gerçek daha var ki, dinlerin hiçbiri perdenin arkasındaki vaat edilen o muhte-şem yaşamı kanıtlayamıyor.
Sayfa 335Kitabı okudu
—Yani farklı bir yol seçmiş olsan hayatının nasıl olabileceğini düşündün mü hiç? —Bazı yolların daha kolay olacağını düşünmek işimize geliyor bence ama belki de kolay yol yoktur. Yalnızca yollar vardır. Boş yere hayatımızın farklı olmasını diliyor, kendimizi başkalarıyla ve kendimizin farklı versiyonlarıyla karşılaştırıp duruyoruz ama gerçekte çoğu hayat bir yere kadar iyi ve bir yere kadar kötü.
Sayfa 177Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.