Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“…günümüzde pek çok insan,birey olmak yerine bir bütünün sıradan bir parçası olmayı yani sürüdeki koyun olmayı tercih ediyor .Böylelikle kendini belki yalnız hissetmiyor, belki kendisinin alması gereken kararları “onlar”a devrederek sorumluluktan kurtulduğunu sanıyor ama ödediği bedelin ne denli büyük olduğunun bilincinde olmuyor”
"Yanmayınca aşk, aşk olmuyor mu? İlla acıtmalı mı düştüğü yüreği? Can yakmadan, can yanmadan aşık olunamaz mı yani?"
Sayfa 130 - Omca YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İslam dünyası, bin yıldır inanç merkezli bilgi anlayışını benimseyen, akıl yerine nakli, yani Tanrı kelamı olan kutsal sözü, vahiyi esas alan, bunun dışındaki her arayışı kâfirlik sayarak reddeden bir çizgi üzerinde ilerliyor. Bu olgu dikkate alınmadan, yani bağlamından koparıldığında İslamcı hareket ve iktidarların izlediği siyasetleri ve birçok uygulamasını tam olarak kavramak mümkün olmuyor. Foucault'un dediği gibi; bağlamı olmayan gerçeklik yoktur.
Sayfa 131Kitabı okudu
Sürekli yeme alışkanlığımız ve yiyeceklerin kalitesinin bozulmasının sonucunda "besin algılama yeteneğimiz bozuldu. Artık yukarıda değindiğim dört proteine dayalı olarak hücrelerimiz, yiyecek durumu hakkında doğru bilgi edinemez hâle geldi. Bu yüzden kıtlık sinyali düğmesi çalışmıyor ve bu düğme çalışmayınca kilo vermek de mümkün olmuyor. Özellikle kırklı yaşlarda bu durum daha da belirgin hâle gelir. Vücudunuz artık kıtlık sinyalini algılayamaz ve B planı olarak yağları yakıt olarak kullanmak için hibrit motorlarda yakamaz. Sonuç olarak sizler de her ne kadar aç kalsanız da kilo veremez hâle gelirsiniz. Dahası bazı yiyecek seçimleri, özellikle şeker, hibrit motorların dengesini bozar. Beslenmede yaşlanmaya yol açtığı gerekçesiyle ilk suçlanan gıda şekerdir. Hücre motorlarına yakıt olarak çoğunlukla şeker, yani işlenmiş unlu ve şekerli gıdalar kullanırsak metabolik esneklik giderek azalır ve hücreler yağ yakmakta zorlanır. Şekeri motor analojimizdeki dizel yakıta benzetebiliriz. Yağ ise aracın elektrikli çalıştığı hâli olsun. Sürekli dizel kullanmanın arabayı hızla eskiteceğini anlamak kolay. Gerçekten de şeker, yani glikoz hızlı, ucuz ve kirli bir yakıttır. Şeker neden kirli bir yakıttır? Çünkü fazla egzoz çıkarır.
Şiir
Şiirin sevilesi yanı nedir bilir misiniz? Var olmayanlardan bahsetmesi. Ama hangi var olmayanlardan? var olanlardan daha iyi olan var olmayanlardan "𝐬𝐞𝐯𝐦𝐞𝐳𝐬𝐞 𝐛𝐮 𝐤𝐚𝐥𝐛𝐢, 𝐲𝐚𝐬̧𝐚𝐲𝐚𝐦𝐚𝐳" istiyor ama olmuyor.
Sayfa 46 - FarkKitabı okudu
İbrahim’ in Ateşe atılmasıyle ne anlatılmak isteniyor? -İbrahim, kendine karşı takınılan tavırlar, söylenen sözler, zulümün, sıkıntıların, edilen hakaretler ve yapılanların tam ortasında kaldı. Yani ateşe atıldı. Ama yanmadı… -Gül manevi geleneklerde “kulak” “duymak” ve “dinleyen”e işaret eder. Nice şiirde “gül bahçesi” denirken, “o” manaları, o hitapları dinleyen/duyan insanlar” kastedilir. -Kulak/duymak/işitmek üzerinden nedir bu? -Hakaretler, alay, ağır sözler, aşağılanmalar…. Çünkü işlevini gerçekleştirmiş olduğunu biliyor. İçi rahat. Yapması gerekeni yapmış halde. O’ na bağlı olarak kendinden açığa çıkan eylemle birlikte, yapması gerekeni yapmış oluyor. Bunu takiben sonucunu yine O’na teslim ediyor. Artık içi rahat, huzur dolu ve ferah. Bu nedenle de ona ne söylenirse söylensin, bir etkisi olmuyor. İç huzuru sabit kalıyor. Ve tüm bu süreç tamamlandıktan sonra, aralarından (ateşin ortasından) yürüyerek orayı terk ediyor….
Reklam
Kitap okuyarak, birisinin peşinden giderek hayatın tüm o çok karmaşık ve alengirli sorunlarına çözümler bulacağınızı düşünüyorsunuz. İnançlar ve teoriler buluyorsunuz ama onlar cevap olmuyor, çünkü bu sorunlar sizin gibi insanlar tarafından yaratılmıştır. Dehşet verici vurdumduymazlık, açlık, gaddarlık, çirkinlik, perişanlık var hayatımızda; bütün bunları insanlar yarattı ve köklü bir dönüşüm meydana getirmek için insan zihnini ve aklım, yani kendinizi anlamalısınız. Sadece bir kitapta cevap aramak veya kendini ne kadar ümit vaat etse de siyasi veya ekonomik bir sistemle özdeşleştirmek ya da batıl inançlarıyla dinsel bir saçmalığı hayata geçirmek veya bir gurunun peşinden gitmek, bunların hiçbiri insani sorunları anlamanıza yardım etmez, çünkü o sorunlar siz ve sizin gibiler tarafından yaratıldı. Onları anlamak için kendinizi anlamalısınız, anbean, günbegün, yılbeyıl kendinizi anlamanız şart. Bunun için zekâya, büyük ölçüde sezgiye, sevgiye ve sabra ihtiyacınız var.
Sayfa 198 - Omega yayınları 2010Kitabı okudu
Özüne dönmek
Ey estetik! Ey sanat! Ey edebiyat ve şiir! Seni doğuran ana öze, yani dine, neden en kısa zamanda, yoz katkıların, yabancı duygu ve düşüncelerin, yanlışların pencerelerini açıyorsun? Gerekli bir özgürlüğü sömürmüş olmuyor musun? Din ve medeniyetin bu dar kapıdan geçmesi gerekli diyeceksin. Evet doğru, fakat bir an önce dönmek üzere. Kendi özüne, samimiliğine dönmek üzere. Edebiyat sarhoşluğundan ve aldanışından Havva ve Âdem tövbesine ve inanç özüne, dönmek şartıyla.
:D
«- Biliyor musun? -dedi - dün gece rüyamda seni gördüm. Beriki gözlerini açtı, her yanı ışıldamıştı: -Gerçekten mi? Nasıl? - Çiçeklerle dolu bir tarlada ikimiz geziyormuşuz, senin için leylak koparıyormuşum, beyazlar içindeymişsin. - Ne güzel bir rüya… Evet, çok güzel… - Otávio… - Evet…? - Sormamın sakıncası var mı? Ne zaman evleneceğiz? Bizi durduran hiçbir şey yok… Çeyiz için bilmem gerekiyor. - Sadece bunun için mi? Kızardı, onu güzelleştiren bir şey söyleyebildiği için memnundu. Beceriksizce işveli davranmaya çalıştı: -Bu ve … beklemek de istemiyorum. Çok zor. - Anlıyorum. Ama ne zaman bilmiyorum. - Peki ama neden hemen olmuyor? Karar vermelisin… Şeyden beri çok uzun zaman oldu… Birden Otávio kalktı ve şöyle dedi: - Yalan olduğunu biliyor musun? Rüyamda seni görmediğimi biliyor musun? Beriki dehşetle, solgun ona baktı. - Şaka yapıyorsun… - Hayır, ciddiyim. Rüyamda seni görmedim. - Kimi gördün? - Kimseyi. Hiç rüya görmeden öylece uyudum.»
Sayfa 76
Yine sanayi örneğinde olduğu gibi burada da bir sorun oluşur; fazla hidrojenimiz varsa oluşan enerjiyi vücutta nasıl depolayacağız? Sanayi sektöründe de oluşturulan hidrojen enerjisini nasıl depolayacakları üzerine kafa yoruyorlar ancak iyi haber şu ki insan vücudunda bunun cevabı var; fazla hidrojen enerjisinin sonu yağ deposudur. Yağ depoları, bizim yedek pillerimiz gibidir; fazla yenileni veya kullanılmayanı depolayan yapılardır. Toparlayacak olursak; hidrojenden enerji üretiyoruz ancak fazla hidrojen ise yaramıyor; yani fazla yemek yemenin vücuda bir faydası olmuyor. Çünkü üretilen ATP enerjisi birikemez. Dolaysıyla ürettiysek harcamamız gerekiyor, ya egzersiz yapacağız ya da az yiyeceğiz.
Reklam
Sonsuzluğun Uçları
"Unutma ölürüm, unutma ölürsün (...) Yalnızlığımın annesi İnsan ölünce yalnız kendisi ölmüyor Ne diyordu Metin Abi Yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri Bir gün benimle birlikte Yok olup gidecekler, öyle mi?"
Kırmızı Kedi Yayınları
Neden kimi sözcükleri söylemek ayıp yada bayağı sayılır da, o sözcüklerin yerine, aynı anlamı veren yabancı sözcükler kullanılınca ayıp sayılmaz? Bunu hiç düşündünüz mü? Örneğin, sidik yerine Arapça idrar denilir; ikisi de aym şey değil mi? “Çay, çiş getirir.” yada “Çay çok işetir.” denilmesi çok ayıp, ama “Çay diüretiktir.” dersek ayıp olmuyor. Dildeki bu ikiyüzlülük beni sinirlendiriyor. Üstelik bu dil ikiyüzlülüğümüz gittikçe yayılıyor, yani bir anlama gittikçe sözde kibarlaşıyoruz. Çocukluğumda dona herkes don derdi ve don demek de ayıp sayılmazdı. Şimdilerde çok ayıp, Frenkçesi “Külot” dersek kibarlaşıyoruz. Don, kıçımızı kapadığı için mi ayıp sayılıyor? E peki, don kıçımızı örtüyor da külot neremizi örtüyor?
Sayfa 123 - İğdiş Edilmiş İnsanlar Ülkesinde Ayıp Yeri Yerinde Kalmış BiriKitabı okudu
Prof John Ioannidis bana bu antidepresanların geliştirilme safhasından ağzımıza uzanan yolculuğunu anlattı. Süreç şöyle işliyordu: "Şirketler kendi ürünleri üzerinde gerçekleştirilen deneyleri çoğu zaman kendileri yapıyorlar." Yani klinik deney kendileri tarafından hazırlanıyor ve kimin hangi sonuçları göreceğine de onlar karar veriyor. "[Dolayısıyla) kendi ürünlerini kendileri değerlendiriyorlar. Başka yerden kaynak bulamayan ve sonuçların nasıl yazılıp sunulacağı hususunda pek söz hakkı olmayan zavallı araştırmacıları da bu işe alet ediyorlar." Toplanan bilimsel kanıtları yazanlar da çoğu zaman bu biliminsanları olmuyor. "Genellikle [yayımlanan bilimsel] raporları şirket çalışanları yazıyor." Bu kanıtlar daha sonra düzenleyicilere, ilacın piyasaya sürülebilir olup olmadığına karar vermekle görevli kişilere gönderiliyor. Gel- gelelim ABD'de düzenleyicilerin yüzde 40'ının (Britanya'da ise yüz- de 100'ünün) maaşı ilaç şirketleri tarafından ödeniyor.
Sayfa 45 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Mobbing Bank Diyor ki;
Dijital Peygamberler Pozitif enerjinin yükselen bilinci emperyalizmi telaşlandırdı. Pozitif bilincin yükselmesinin arkasında ki gücü biliyorlar. Emperyalizm ise negatif gücün arkasında yaratanı gösterip kendileri olduğunu gizleyerek toplumları aldatıyorlar. Ülkeyi, dünyayı, kişisel yaşamlarımızı, siyasi ve ekonomik gelişmeleri, tabiat
Bütün insanlık dünyadaki zülme karşıt düşünceye girse alt edebilir belki
Bu bilgi alışverişinin daha da ilginç yanı, açıkça hiçbir sınıra bağlı olmaması. Ne uzaklık ne de zaman bu bilgi akışında bir engel oluşturabiliyor. Zaman konusunda en küçük bir uyumsuzluk bile söz konusu olmuyor. Atom saatiyle bile, en küçük bir gecikme ölçülemedi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.